31 Ocak 2009 Cumartesi

Mozart ile haftasonu

Bilgisayardan uzak kalacağım bu haftasonunda beni bekleyen 4 dergi ve bir kitabı okuyabileceğim düşüncesi beni avutuyor. Bu sebeple Cumartesi sabahı dahil Pazartesi gününe kadar havalar nasıl olursa olsun siz Mozart ile yanyana olun.









"Şiir yazamam, çünkü şair değilim. Sözcük türlerine ışık-gölge etkisi yaratacak bir sanatla düzen veremem, çünkü ressam değilim. Hatta düşünce ve duygularımı vücut hareketleriyle, yüz hareketleriyle dile getiremem, çünkü danscı değilim, ama bütün bunları sesler aracılığıyla gerçekleştirebilirim; çünkü müzikçiyim.!"

Wolfgang Amadeus Mozart

Mozart hakkında bilgiye bu linkten de ulaşılabilir.

Not: Müzik ikonları sırasıyla; Romeo&Juliet - Alien - Ace Ventura:Pet Detective - A Beautiful mind ve Miss Congeniality soundtrack'leridir.

30 Ocak 2009 Cuma

Chris Anthony


Chris Anthony'i Bak Dergisi'nde görmeseydim hiç tanıyamıyacaktım. Chris Anthony İsveçli ödül sahibi bir fotoğrafçı.

- Çocukluğunuzu düşündüğünüzde gözünüze nasıl bir fotoğraf geliyor?
Bugüne kadar yaptığım işlerin büyük çoğunluğu, çocukluğuma doğrudan bir tepkidir. Çirkin, sıkıcı, gri ve tatsız 70'lerden ve evdeki şiddetten kaçış...


- Bak dergisi'nin bu sayısındaki konumuz "korku". Bu sözcük size neleri ifade ediyor?
Ne yazıkki benim için çok şey ifade ediyor. Bilinmezliğin korkusu en büyük düşmanım. Zaman zaman beni felç ediyor. Korku ile heyecanı dengelemeyi öğrenmeye çalışıyorum.


Söyleşinin devamı ve farklı kişilerle yapılmış röpörtajlar için Bak dergisi'nin 13. sayısını bu linkten pc'ye indirebilirsiniz.

Vals Im Bashir


Ari Folman'e ait 2008 yapımı Vals Im Bashir (Beşir'le vals) ile ilgili arkadaşım İlkem sabahın köründe mail atmış. Film 6 Şubat 2009 günü Türkiye'de vizyona gireceğinden izleme şansım olmadı. Şu ana kadar olan Imdb puanı 8,3 gibi şaşırtıcı bir rakam. Yabancı film dalında Oscar adayı olan film bir animasyon. Gerisini filmi izlemiş olan İlkem'in mailinden okuyalım;

"Dün akşam izledim. Yabancı film dalında Oscar adayı , izlediğim en güzel animasyonlardan.. yine muhteşem animasyonlar olan kungu fu panda ya da wall-e gibi eğlenceli değil belki ama savaşın soğuk eli zaten ensenizden tuttuğu zaman eğlence diye bir şeyin kalmayacağını gösterecek; Lübnan’daki göçmen kamplarındaki falanjistlerin katliamını animasyonun büyüsüyle anlatacak ve sonunda “ulan bunlar da insansa” dedirtecek , bittikten sonra da koltuktan bir 10 dk kaldırmayacak filmlerden.."

Anonymous soldier: What to do? What to do? why don't you tell us what to do?
Ari Folman: Shoot!
Anonymous soldier: On who?
Ari Folman: How should I know on who? just shoot!
Anonymous soldier: Isn't it better to pray?
Ari Folman: Pray and shoot!


Filmi izlemeyi çok istiyorum size de tavsiye ederim.
Trailer buradan izlenebilir

29 Ocak 2009 Perşembe

Chanel 2009 İlkbahar beyazı


Chanel 2009 ilkbaharında beyazlara bürümüş kolleksiyonunu. Bu bahar, dar, beyaz, iki parçadan oluşan elbiseler, bilekleri açıkta bırakan kısaltılmış kollu ceketler ve saç aksesuarları Chanel etiketli. Her kesim kadının giyebileceği bu kıyafetler iş yerinde, bir gece yemeğinde çok rahat tercih edilebilir.


28 Ocak 2009 Çarşamba

Amat


İhsan Oktay Anar'ın 2005 yılında çıkarttığı ve eşi Özlem Anar'a ithaf ettiği nefis kitabı. Daha önce bahsettiğim Puslu Kıtalar Atlası'nda ki gibi olay kurgusunun etkileyiciliği ve uyandırdığı merak okuyucuyu sıkmamakla birlikte heyecanı diri tutuyor.





Kitapta Amat şöyle anlatılıyor;
"
Amat Kitabü'l İber'de anlatıldığına göre Kedigöz Âbidin dede Hazretleri, İbranice'deki "Emet" sözcüğünün, "Gerçek" anlamına geldiğini söylemişti. Sabatay Sevi'nin müritlerinden biri olan Galatalı hekim Avram Efendi, bir hahamın çamurdan bir insan yapıpı alnına "Emet" yani "Gerçek" yazdığını, böylece bu 'insanın' canlanıp her emri yerine getirdiğini; ama kelimenin başındaki "Alef" harfi silindiğinde Emet, "Met" yani "Ölüm" olduğu için çamurdan yapılan bu bedenin canını kaybettiğini anlatmıştı." Sf:230


Nuh Usta'nın, Kırbaç Süleyman'ın, Ali Reis'in, Eşek İsrafil'in, Kazdağlı tomarcı'nın, Göbelez baba'nın, Abuzer Reis'in, Kul Rıza Baba'nın, Diyavol Paşa kaptanlığında Navarin'e giden bir gemi mürettebatının 247 üyesinden sadece bir kaçıdır. Bu 247 kişi 247 meşe ağacına denktir. Ayrıca 247 adet günahkâra da...


Ölümsüzlüğe erişmeye çabalayan Kırbaç Süleyman'ın inancına göre çevresindeki herhangi bir kitabın gelişi güzel açtığı bir sayfasında gözüne çarpan ilk cümleden kendisine ait bir anlam çıkartması anı, Eşek İsrafil'in "Teyakkuz" ile birlikte borusunu üflemesi, Nuh Usta'nın gemideki herkese tek tek fal bakması ve ölümü görmesi, Gemideki veba salgını anı, Emilio Santos takma adını kullanarak kendince öldürdüğü Emilio'yu yaşatan Daniyal'ın hikayesi benim en çok hoşuma giden hikayeciklerdi.


Kısaca Amat; ruhunu şeytana satmanın en süslü öyküsüdür.

27 Ocak 2009 Salı

Tekil monolog

Tekil monologlara girip, çoğul takısı cebimde gidesim var.
Bisküvi üstü sarelle olan ben, iki bisküvi arası lokum olsun bu kulu hakeden.

Hey! Canına yandığım düzen kurucu, parçaladığım düzenini görmek istersen yine gel buralara.
İnşa ettiğinin 225 esadi kuruş değer ederini remilinde gelen şekillerin arasına nakşet isterim. Fallara karışmanı, kahve telvesiyle tıkanmanı ve sigara dumanı altında önünü göreme isterim. "Hâşa, günahtır" dersin bunu da bilirim. Diğer yandan günahı zevkle işleyip Cenâb-ı Hakk huzurunda tevbe etmede gecikmediğini de. Ben yalnızca kırparım iri ela gözlerimi ardından koridorlar boyu... Dua eksik etmem sırtından derim ki; "Cenâb-ı Hakk manda, öküz, beygir şifası versin". "Âmin" demekte gecikmez asla Münker ve Nekir Elif'lerin betesicimhâ'ların arasından.

Aslında ne diyorum biliyor musun? Yoktur aslı astarı sözcüklerin akılsız bir baştan çıktıktan sonra. Gel sen kal oralarda, ben dökeyim önüne 150.000 filuri konu burda kapansın.

26 Ocak 2009 Pazartesi

Bazı insanlar telefon bağlamayı hayat gayesi belliyorlar, çok ilginç.

25 Ocak 2009 Pazar

Kına Gecesi

Bizler çiftetelli oynarken fotoğraf çektirmeyi huy edinmiş ve bundan zevk alan bir milletin evlatlarıyız.

Dün gece kuzenimin kına gecesinde buna emin oldum, bugün de inşallah düğününde aynı huyu sergileyeceğiz. Şüpheniz olmasın.

Kına gecesi ve yakımı hakkında bilgi:


1. Geline kına yakılırken kayınvalide (halk dilinde kaynana), gelin avucuna kına yaktırsın diye kına içine altın koyar.

2. Son zamanlarda gelinler kına gecelerinde bindallı giyiyorlar.

3. Yüksek yüksek tepelere türküsünde ağlamayan gelin kınayı getir aney cümlesi ile başlayan türküde %97 ağlar.

4. Gelen misafirlere küçük torbalar içinde kına dağıtılır.

5. Gelin haricindeki kızlar da gelin ile beraber kına yakarlar. Sonrasında yaktıkları kınaları birbirlerine gösterirler.

6. Kına yakan kişilerin sağ kollarına tülbent bağlanır ve kına yakıcı olarak belirlenirler. Ben mesela :)

Modern kına gecesi için bakınız: Bekarlığa veda partisi

23 Ocak 2009 Cuma

Araf

Elif Şafakım'ım bana en abes ve itici gelen kitabı Araf'tır. Diğer tüm kitaplarında hissettiğim heyecan Araf'ta yoktu. Beni hayal kırıklığına uğratan Araf'ı elinize alıp baktığınızda kapak resmindeki çikolatalara ağzınız sulanabilir. Bu hevesle sayfalara karışmayı arzu edersiniz. İşte ben bunu beceremedim. Yabancı bir ülkede yaşamanın güçlüklerini ana kahraman Ömer Özsipahioğlu'nda gözlemleyemedim. Fakat yan kahraman Fas'lı Abed ve yaşamı benim için çok daha fazla merak edilesiydi. Bulimia nervosa olan Alegre'nın ailesi, günlük yaşamı, terapileri, yiyeceklere bakış açısı kocaman bir kitap konusu oluşturabilirdi. Alegre'nin sevgilisi Piyu, Tedirgin Ruh Çikolata dükkanı, Abed'in annesi, Abed'in geride bıraktığı sevgilisiydi beni heyecanlandıran... Öyle ki günümüzde çok sık rastlanan ölüm takıntılı Gail (Ömer'in karısı) ve alkol bağımlısı, kendini bilmez Ömer inanılmaz sıkıntı verdi bana okurken... Bu yüzden kitabın sonu da beni etkilemedi. Kitap bittiğinde ben yarım kaldım. Sevdiğim karakretler yarım kaldı. Oysa bir Bit Palas, Pinhan, Şehrin Aynaları, Baba ve Piç, Siyah Süt, Mahrem öyle miydi? Mutlak bir iki gün sorgulama yaptırırlar insana kendi içinde.

Bunların dışında anlatım güzelliği, cümle kurum tekniği ve her zamanki Elif Şafak'ın yaratıcı kelimeleri emrinize amadedir.

22 Ocak 2009 Perşembe

Lost başladı


Tüm teorileri bitiren bir başlangıç yaptı Lost yeni sezona... İleri sarmak isterken geri saran plak gibi... Şaşkınım dostlar... İnsan izledikçe karşısına ilk sezonlardan sorular çıkıyor ve geri sarıyorsunuz hafızayı... İyi izlemeler..

5. Sezon 1. bölümü buradan izlemekte sakınca görmedim.

Duygu Durum


Duygu Durum isimli bir site var. Böyle ne hissettiğinizi anlatarak, sizin gibi hissedenleri görebiliyorsunuz. Hatta o kişinin duygusunu oyluyorsunuz (?). Bunlara göre istatistik araması yapabiliyorsunuz. Henüz tam nedir çözemesem de siz de duyun istedim.

Albert Einstein


Einstein, 1879 yılında Güney Almanya'nın Ulm kentinde dünyaya geldi.

Albert Einstein, modern zamanların en ünlü bilim insanı...Hayatı daima merak konusu oldu. "Çocukluğumda yaşadığım iki önemli olayı unutamam. Biri, beş yaşında iken amcamın armağanı pusulada bulduğum gizem; diğeri on iki yaşındayken tanıştığım Öklid geometrisi".

1955 yılında hayatını kaybeden Einstein 20. yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi olarak tarihe geçti. Otopsi sırasında, dehasıyla ilgili ipuçları bulabilmek amacıyla Bilim insanları Einstein'ın beynini çıkardı. Beyni, normal koşullarda 1,4 kg. olan insan beyninden yüzde 12 oranında daha hafifti. Beyninden alınan örnekleri inceleyen nörologlar, ilgi çekici özelliklere rastladı. Örneğin, düşünce için gerekli sinirleri besleyen "gliyal hücre" sayısının fazla olduğunu belirlediler. 1999 yılında Kanada, McMaster Üniversitesi'nden uzmanların yaptığı araştırmalarda da, Sylvian fisürünün (yarığı) gelişmiş ve alt parietal lobunun normale göre yüzde 15 daha geniş olduğu tespit edildi.


Bu iki fotoğrafı çok beğendim. İlkinde bir mahsun adam, ikincisinde ise; karar verme aşamasının son basamağında gözüküyor. Kıskandıran bir beyne sahip ve onun da sorduğu gibi; "Neden hiç kimse beni anlamıyor, ama herkes beni seviyor?" Sanırım bana göre bunun cevabı bu iki fotoğrafta gizli.

Kaynak

20 Ocak 2009 Salı

Kadın Blogları

Kadın Blogları isminde bir siteye denk geldim.

"kadınblogları, kadınlara ait blogların listelendiği, içeriğin “kullanıcı katılımı” ile oluştuğu bir dizin sitesidir. Üyelerine blog ekleme, blog puanlama, bloglara yorum yazma ve blog oluşturma (yakında) hizmeti verir."

Sanal dünyada hemcinsler gerçeğine oranla çok daha yardımsever, sıcakkanlı. Blog yazan kadınlar (bayanlar) birbirlerinden çok fazla şey öğreniyorlar ve konu siteden de bu kişilerin sitelerine kolayca ulaşmak mümkün.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Çanlar kimin için çalıyor

Açık konuşmak gerekirse 1 aydır gittiğim her yere sürüklediğim meşhur Ernest Hamingway kitabı Çanlar kimin için çalıyor'u bitirmeyi beceremedim. Herkes kitabı o kadar fazla beğenmiş ki acaba bende bir problem mi mevcut diye düşünerek kendimi okumaya zorladığım gerçeği sanırım kitaptan soğumama da neden oldu. Bildiğiniz gibi İspanya iç savaşını anlatan kitap Amerikalı profesörün Cumhuriyet yanlıları tarafında yer alarak faşistlere karşı savaşmasıdır. Köprü, karakol ve tren kundaklayan bu çeteler dağlarda gizlenerek yaşarlar. Bu zor şartlarda betimlenen apayrı geçmişlere sahip, farklı amaçları olan, birbirinden değişik kişilerin aynı şey için yani Cumhuriyet için verdikleri çaba çok etkileyiciydi. Bunların yanısıra aralarındaki kopukluklar, anlaşmazlıklar, tartışmalar cumhuriyet savaşını baltalamaya yetmiştir. Verdikleri savaşı kaybetmişlerdir.

Benim gibi kitabı bitiremiş kişiler varsa aynı eserin 1943 yapımı filmini izleyebilirler.


18 Ocak 2009 Pazar

Aklıma getirir Asaf'ı




"Artık olan oldu
Gitseniz gitmeseniz bir
Ben de düş kursam da kurmasam da
Aklıma yüzünüz gelecektir
"

Özdemir Asaf

Muhteşem parça: Tarrega / Sideways soundtrack

Üç Maymun

Nuri Bilge Ceylan'nın diğerlerine göre hareketli olan filmi. İç sıkıntısı salmakta usta konusuyla, dikkat çeken bir oyunculuk bulamadığımı söylemek isterim. Para karşılığı başkasının yerine hapis yatan bir baba, çalışan, hoş ve babayı kendi suçu için tutmuş adamla aldatan bir anne. Annesinin babasını aldattığını bilen bunalımlı bir delikanlı. Hali vakti vasat, bitip tükenen ailenin filmi. Film normalin o kadar altında seyrediyor ki konuyu uzun uzun anlatmayı imkansız kılıyor. Dağılıyor kurgu. Film boyunca yaşamın seslerini dinliyoruz. Tren, kuş, araba, ezan, rüzgar, yağmur, kapı gıcırtısı sesleri ve tabii ki alıp verilen nefesler. Belki de belirli bir müzik olmadığından insanı sıkıyor, bunlatıyor.

Filmde benim hoşuma giden şeylerin başında ev halinin çok güzel oturtulmuş olması. İkamet edilen muhit, küçük ve pek toplu olmayan bir ev, eski kapılar, camdaki saksılar çok olağan herhangi bir abartma sözkonusu değil.

Filmin sonuna doğru insan bitiyor diye seviniyor biraz, merak da buna katılınca sonu mantıklı geliyor. Hatta ben bir sona bağlandığı için mutluyum bu sakin filmin.

Oscar için ne kadar şansı olur bilmiyorum fakat yine de öyle bir yerde adı geçmesi gurur okşayıcı bir durum. Imdb puanı da kayda değer.

Filmi buradan izledim söylemesi ayıp.

16 Ocak 2009 Cuma

Bilmediklerim var, bildiklerimi de cevaplarım

Google'da bloguma ulaşan kişiler aşağıda sıraladığım şeyleri aramışlar. Nelermiş onlar?
1- Beren Saat'in ALLAH inancı var mı?
Cevap: Bilmiyorum. İlgilenmedim hiç.

2- Melekler Korusun dizisinin senaryosunu kim kiminle aşk yaşayacak?
Cevap: Tahminime göre; İpek ile oyunculuk öğrencisi o saçları arkadan bağlı Barış ile oyunculuk öğretmeni ve Esin aşk yaşayabilir. Ayrıca İpek'in annesi ile de oğlunu Ankara'ya gönderen adını unuttuğum adam aşık olacaklardır. Bunun dışında bir şey bilmiyorum.

3- Hz. Muhammedin burcu?
Cevap: Merak uyandırması ilginç olan bir konu. Bilmiyorum. Hiç merak etmedim.

4- Aşk ı memnu dizisinde Behlülün araba markası ne?Cevap: Alfa romeo diye biliyorum ben.... Bilmiyor da olabilirim.

6- Ev kızları nasıl vakit harcasın?
Cevap: Uyuyarak, muhteşem bir kahvaltı yaparak, ev silip süpürerek, yorgunluk kahvesini yudumlayarak, internette vakit geçirip tabii ki kitap okuyarak. Unutmayın "ev kızı" olmak "sokak kızı" olmaktan daha iyidir.

7- Gece yürüyüşlerinde yayaların yapması gerekenler nedir?
Cevap: Fosforlu yelek giyilebilir. Eğer ki yoksa aracın geldiği yönün ters istikametinde yürürseniz gelen araç sizi görebilir. Ayrıca arkadan gelen araç da size çarpmaz.

8- Nişanlıdan ayrılma yöntemleri?
Cevap: Onu sevmediğinizi ve nişanda takılan ne varsa geri vereceğinizi söyleyin.

9- Tiridine bandım nasıl oynanır?
Cevap: Bana kalırsa belirli bir oynama şekli yoktur. Sal kendini ortaya, önce omuzlarını titret sonrasında Ankara ve Roman havası karışımı bir moda bürün.. Emin ol ki kimse bilmediğini anlamayacaktır.

10- Uğur Gürsoy Fırat kitap ücreti?
Cevap: İdefix fiyatı 7 küsür lira. Normal bir kitap evi fiyarı 9,90 tl.

11- Yılan burcunu bulan kişi kimdir?
Cevap: Kesinlikle ben değilim.

15 Ocak 2009 Perşembe

Bir pesimistin gözyaşları

Sagopa kajmer dinleyenlerden değilim, asla da olmadım. Rap tarzını ise müzik olarak görmemiyorum bir türlü. Bu değildir ki konu müzik türünü seven kişilere çamur atıyorum. Asla! Sagopa Kajmer'i dinleyen çok sevdiğim biri var benim. Bu yazı da onun için zaten...

Bana gelince Sagopa inanılmaz bir söz yazarı. Destansı, kelime hazinesi geniş ve yaratıcı... Duygularını yazıya sağlam döken kişilerden. Ben isterdim ki; tarz olarak farklı bir yönde ilerleseydi. Sözlere yaraşır sertlikte olsaydı tınılar... Bu yüzden ben Sagapo'yu dinlemeyi değil de okumayı seçenlerdenim.


Aldanışlar orada kaldı, aldatıldın ahın vardı, aldatıldım ahım aldı,
Yalvarıldım vahim oldu, aldanışta masum oldun, yalvarışta yüzüm soldu.
Dikene battı yalanın ağzı, yatsılarda mumlar oldu.
Düşümü boldü sevgi çölünün ölüme çeken o kavuran nefesi,
Akşamında leşime baktım, peşime takılan adını kazıdım, umidi çaldım,
Ahı yanıma vardı, vahimi sarkı yaptım, dinledikce ağladım, gözyaşım...
İnsan umudu taşıdı, kimisi kırdı umudu,
Lakin kiminin sahip olduğu tek şey oydu, hepsi buydu.
Yoksulluk korkusuyla ömrünü servet peşinde harcayanda gordum fakirligin özünü,
Çevirdim yüzümü, dostumundu teklif, düşmanındı ısrar,
Acaba nereye kadar sürer bu tekrarlar.
Yalanlara radar olsan neye yarar, zararın dönüşü karın el mi sallar?

Batan güneş yine doğar.
Batan gemi yatan mezar, azar azar kazar mezar, kumar umar arar,
Yazar kader kime çıkarsa bahtı tahtı kapar, tanrı bunu hep yapar.
Salla gitsin arzular gemiler zaten batık, yolla gitsin mektuplar adresin mi kayıp?
Zorla güldü amalar ağlamak mı ayıp? Korla yandı umutlar geçen dünü sayıp,
Yor ki aklını hakkını sorgula düne bakip

Kaç tabut gömülecek yeraltına ve kaç kişi gidecek habersiz uzaklara?
Kaç yalan yıkacak güvenleri? Kaç satır yazılacak kader kitabına?
Ve kaç dua edeceksin tanrına, kaç damla gözyaşı dökeceksin uğruna?
Kaç yarın bekleyeceksin? Sonralara kaç damla gözyaşı?

Tasanın etrafında gezgin olmuş insanlar kısacık molalarda tanıdılar mutluluk denen kelimeyi
Ve tanrı bahsetti, çile doğdu, hile koydu adini gunahin.
Sille vurdu, illeler inatçı yordu, sınava tabi tabiat ananın evlatları rabbi tanımadı,
Kimisi küfretti yaradana, zulmetti kendine, hükmetti paraya,
Çoğuna paralar sıktı kurşunu yaralar açtı durumu battı.
Dünya malı uçan halı, kırılır dalı her ağacın,
Yıkılır her bina afette, gofret ,
bedelindir o dökülen tuzlu yaşlar,
Haşlar gözünü yıka yüzünü, hüznü her adem tanır,
Geçici bir dövmesin şeklini çizdi tanrı topraklara; vakti gelince kazma kürekle silineceksin.
Dayanacağın bir duvarın yoksa or hadi,
Kuvvete dayanamayan adalet aciz, adalete dayanamayan kuvvet zalimdir,
Hakkımı isterim, payıma düşen herşeyi alırım felsefesi, haksızlık oyunlarında hakkı yendi,
Rengi kaçyı yasamın, derdi sardı, yaranın acısı tacı attırdı krala dahi,
Bir ömür fani, bir umut hani? Tebessüm vahi, kabusum cani
Yazdıklarım; yazacaklarımın güvencesi sago k.

Kac tabut gömülecek yeraltına ve kaç kişi gidecek habersiz uzaklara?
Kaç yalan yıkacak güvenleri? Kaç satır yazılacak kader kitabına
Ve kaç dua edeceksin tanrına, kaç damla gözyaşı dökeceksin uğruna?
Kaç yarın bekleyeceksin? Sonralara kaç damla gözyaşı?

13 Ocak 2009 Salı

Auditorium

Böylesine ilginç bir site buldum. Çok değişik... Renkler, ezgiler falan...

Issız Adam

Duygusal porno yaşatmış film. Tanımlamam böyle. Çağan Irmak'ın "deneme - öylesine - yoklama amacıyla" gibi kelimeler kullanarak ciddi bir film olmadığını söylemesini isterdim. Fakat, meşhur film Issız adam yüceltildikçe yüceltildi medya tarafından. Bir kesim acımasızca eleştirdi. İzlemeden bir kanıya varmadım ben. Dedim ki "kendilerini film eleştirmeni zanneden insanlar" verdikçe veriştiriyor. Dün geceden sonra yok diyorum, değilmiş düşündüğüm gibi...

Diğer bir kitle var ki; ağlamaktan helak olmuş, o duygusal kriz içinde övüyor övüyor, durmuyor yok müzikler bitiriyor bilmem ne...

Kardeşim bu film duygu pornosu yaratarak kendine güldürmekten başka bir şey yaratmadı bende... Öylesine cevapsız sahne vardı ki; neredeyse anlamına "aşk" dedikleri ne olduğu bilinmez ilişki anlatılmış uzun dakikalar boyunca. Alper ekrana yansımamış bir grup seksle açılış yapıyor filme. Sonrasında fantezisini gözü kapalı, elleri bağlı lolitayla ilişkiye girmek süslüyor. Normalde Alper kadınların çoğunun fazlasıyla talep edeceği bir erkek. İyi bir mesleği, evi, arabası, renkli gözleri var. Kendine güveni sonsuz. Fakat düşüncede sapık. Bu bir hastalık nihayetinde.

Ada, normal bir kız. Fazla fazla normal bir kız. Çok güzel değil kesinlikle. Aslında filmde inanılmaz çirkin gösterilmiş, normalde taş ablamız. Daha evvel erkek arkadaşlarından yediği toynakları kafaya kazımış gizli bir güvensizlik sarmış ruhunu. Alper ile Ada karşılaşıyorlar ve Alper Ada'yı tavlamak içn bin takla atıyor. Tavlıyor da... Zamanla Ada Alper'in hayatında önemli bir yere yerleşiyor ve Alper korkuyor (tanıdık geldi mi?) Bir anda Ada'dan ayrılıyor. Buraya kadar izlediğimiz çoğu Amerikan filmleriyla paralel olay dizgisi. Filmle ilgili söylemek istediklerim var.

1- Alper neden bu şekilde bir davranış bozukluğuna sahip? Neden herhangi bir doktora başvurmuyor film boyunca. Çünkü Ada'ya aşık ve cinsel probleminin farkında.

2- Ada bu kadar erkeklere güvensizken ve Alper'le yaşadığı sekste sert hareketlerin farkında olmasına karşın niçin Alper'le görüşmeye devame diyor? Aşk demeyin rica ederim.

3- Alper'in annesi Tarsus'tan İstanbul'a gelir ve Ada Alper'in annesiyle 3 gün boyunca ilgilenir. İnanılmaz ilgi gösterir. Abartılı hal inandırıcı değildi. İlk kez tanıştığı bir kadınla 1 ay evvel sevgili olduğu adamın annesi ile kim bu kadar fazla ilgilenebilir ki?

4- "Yıllar sonra" ibaresi olmadan bir hayli zaman atlandı bir anda... Bir anda sahneye Mithatcan girdi. Gördük ki bir hayli zaman geçmiş Ada ile Alper'in ayrılığı üzerinden.

5- İngiltere'ye yerleşmiş olan Ada ve arkadaşı Sedef'ti zannediyorum Alper'le karşılaşırlar. Ada kör bir kuaföre kestirmişçesine kötü saçları ve bedenine geçirtilen 3 beden büyük ceketiye, "bitmiş, tükenmiş adam" Alper'in karşılaşması, gözleri ile konuşmaları ve tam sırtları birbirlerine dönükken bir anda birbirlerine sarılmaları da abartılıydı. (Sanırım herkesler burda ağladı)

6- Filmin müzikleri yetersiz ve önemsenmemişti. Gösterim öncesi film müziğiyle merak uyandırmışken neden filmin içerisinde müzik azdı. Öylesine hayal kırıklığı yaşadım ki bu konuda fragmanlara kanmamak gerektiğini bir kez daha anladım.

7- İyi bir ahçı olan bir Alper varken karşımızda mutfak sahnelerinin yakın çekim yapılmamaış olması bana göre eksik bir yöndü. Yiyeceklerle oynasaydı Alper biraz. İştah açsaydı ve filmi biraz olsun başka bir yöne döndürebilir, antipatik durumunu hafifletebilirdi Çağan.

Ben bir Babam ve oğlum, bir Ulak beklerken "Issız adam" ıssızlığını koruyacak gibi hissediyorum.
***
Sinemaya girişte Elif ile beni sözle taciz etmiş, kendi ve arkadaşı gibi bizi de sap olarak görüp bunu söylemekten çekinmemiş, beraber sinemaya girmeyi teklif etmiş delikalıyı da buradan kınıyorum. Taş olsun, lâl olsun diyorum.

"Siz sap biz sap, bu film de sap gibi izlenmez ki"

Thou shalt not kill

Hürriyet Gazetesi'ndeki haber kanımı dondurmaya yetti sabahın köründe. "Katliamı seyretmeye doyamadılar." Fotoğraflara bakınca sanki ölüm değil de havai fişek gösterisi var sınırın diğer tarafında... Şaşırtıyor bu kadar soğukkanlılık, aldırmazlık, kibirlilik...


Dünya döndükçe şimdinin yerini yeni nesiller aldıkça savaşlar asla barışa dönmeyecek. Bir taraf kazanmanın, öldürerek hayatta kalmanın tadına vardıkça diğer taraf her an kin ile besleyecek ruhunu...


Dünya bu vahşeti unutur mu bilmiyorum. Genel "Abd nefreti" öznesini İsrail'e devretmişken Almanlar göze ne de hoş gözükmekte insanlara.

Gazze'de ölüler 1000'i buldu. Hz. Musa ne demiş 10 Emrin 5. sinde zaten?

Öldürmeyeceksin (Katletmeyeceksin)

Aferin İsrail...

12 Ocak 2009 Pazartesi

Gnctrkcll sinema kampanyası


40 yılın başında arkadaşım Elif ile sinemaya gitmek için heves ettik. Amaç Issız Adam hevesimizi söndürmek ayrıca zırıldamak az biraz... Aradım sinemayı ve yer ayırtmak istedim. İki sinemadan aldığım yanıt şuydu; "Pazartesi ve Perşembe günleri yoğunluk sebebi ile telefonla rezerve yapmıyoruz hampendi." Neden? "GencTurkcell kampanyasından dolayı" E ben gencturkcell değilim? "Prosedürümüz budur hampendi" Avea isen Pazartesi-Perşembe film izlemeyi unut diyor kısaca... Çünkü sinemalarda yer kalmıyor.

Ben çalışıyorum ve işten çıkış saatimle sinemaya varış saatim süper bir kesişme arzediyor. Bu sebeple ben rezervasyon yaptırmazsam bilet bulamama stresi yaşayacağım. Koşturarak sinemaya gidip asabileşeceğim. Ve tabii ki gişedeki kız ile kavga edeceğim. Neden? Gençturkcell'i gençler (!) (Annem de gnctrkcell) daha ucuza sinema izleyebilsinler hatta abartıp aynı filme can sıkıntısından iki üç kez girerek yer parsellesinler, geyik yapsınlar... Tamam kabul ediyorum, ben de bir gencturkcell'liyim. Ve çok da yararını gördüm bu kampanyanın, fakat ne var yani rezervasyon yapılsa? Bizim gibi zamanla yarışan kişiler de rahatla film izleyeme gitse?

11 Ocak 2009 Pazar

2008'in en iyi rock ve metal albümleri

Murat Eröz 2008 yılı rock & metal dünyası değerlendirmesini yapmış...


Habitación de Fermat, La


Habitación de Fermat, La Türkçe'ye Kapan olarak çevrilmiş bir film. Aslı Fermat'ın Odası'dır. Bilmeceleri sevenler için güzel ve merak uyandırıcı bir gerilim filmi. Dahi bir matematikçi 250 yıldır çözülememiş bir problemi çözerek başka 4 dahi matematikçiyi bir hangarda toplayarak kendi dahil öldürme planı yapmaktadır. Fakat işler hiç de beklediği gibi gitmez. (Merak uyandırayım dedim) Bir odaya hapsedilen dahilerden cep bilgisayarı yoluyla bir takım bilmeceleri belirli bir sürede çözmeleri istenmektedir. Süre bittiğinde oda 4 tarafından daralmaktadır. Kapan adı da buradan gelmiş zaten.


Yönetmenliğini yapan Luis Piedrahita ve Rodrigo Sopeña'nın filmi 2007 yapımıdır. İspanyol yapımı filmin oyuncuları; Lluís Homar (Hilbert), Elena Ballesteros (Oliva), Santi Millán (Pascal), Alejo Sauras (Galois) ve Federico Luppi (Fermat).



10 Ocak 2009 Cumartesi

A.R.O.G.


Çok eğlenerek izledim AROG filmini. Mantığı bir yana koyarak izlendiğinde Cem Yılmaz çok daha eğlenceli olmakta. Arif'in bir an önce insanlığa çağ atlatma derdini konu alan bir film bana kalırsa... Sponsor filmi olan Arog, Gora'dan daha da güzeldi kanımca... Klişeleri barındırdığı kadar espiri alanının genişliği daha da kullanılabilirdi... Cem Yılmaz, Ozan Güven ve Özkan Uğur iyi bir üçlü oluşturuyorlar, bu yadsınamaz. Eğer ki bir üçüncü film gelirse kendilerini Harry Potter hikayesinde görmekten büyük haz duyarım cidden...

Ayrıca Cem Yılmaz sayesinde öğrendik ki; Avea hattıyla uzayda ve yontma taş devrinde kesintisiz iletişim sağlanmaktadır. Sonrasında yılanın hiç evrim geçirmemiş olduğunu da notlarımıza eklemeliyiz. Yine ilk çağda Nil Karaibrahimgil gibi renkli gözlü insanlar da mevcuttur ve topuklu giymektedirler. Medeniyet = fışkiye'dir. Fışkiyeniz varsa medenisinizdir :)

9 Ocak 2009 Cuma

Melekler korusun


Melekler korusun 2. bölümü itibari ile kendine daha da bağlamış bir dizi. Aslında İpek'in hayatını anlatır gibi gözükse de bir çok karakterin yaşantısını anlatıyor. Baba olmadan yetiştirmiş bir kız, kızını büyütmek için çabalamış bir anne, Melek... Daha ilk bölümde sevgilisi tarafından aldatıldığını öğrenen ve dayak yiyen Esin, saflığıyla ve annesi ile yaşamaya çalışan Mualla ve sıradışı çizgisiyle sorumsuz bir aileye sahip iyi bir arkadaş olan Özgür. Balıkesir'den oyuncu olmak için evden kaçan İpek'in İstanbul'a ilk gelişi ve başına gelen olayların ardından ikinci bölüm ile annesinin anne gibi olan tavırlarına karşılık anne-kızın sonunda İstanbul'a göçünü çok sevimli bir dille anlatıyor senaristler...

Dizide bazı noktalar var ki; İstanbul'da yaşamın tüm zorluklarını daha iki bölüm olmasına karşın çok iyi öğrendik sayılır. Hümeyra'nın üstün oyunculuğunun rolü çok büyük bu dizinin izlenilmesinde... Öyle tavırları var ki gerçek anne imajına büsbütün uyuyor. İpek (Ö.Özpirinççi) yaşının gereği gayet hayalperest ve bencil. Esin (R. Demirer) aileden gizli iş çevirmişliğin sıkıntısıyla boğuşurken bir yandan Özgür'le (S.Şekerci) aralarındaki arkadaşlığı çok kıskandırıcı.

Tabi eksik yönleri de yok değil dizide... Mesela beni rahatsız etmiş bir bavul karmaşası mevcut. İki bölümdür bavul derdindeyim ben. İlk bölümde İpek bavulunu Esin'e veriyor, Esin eve giderek kötü bir sahneyle karşılaşıyor ve bavulu ikinci bölüme kadar kimse sormuyor.Nerdedir falan diye... Sonrasında bankta uyuyorlar üç kız o gece... O soğukta nasıl başardıklarını anlayamadım fakat kapkaç geliyorum diye bağırıyor o dakikada... Hadi uyuyorsun çantana sahip çık değil mi? Çok amatörce... Çantalar ve içlerindekiler gidiyor ve kalıyorlar sahilde üçüde... Polise değil de simit almaya gidiyorlar son paralarıyla. Kimlikler vs kalıyor ardına düşen yok çantaların. İkinci bölümde İpek annesi ile İstanbul'a gelir ve birbirlerini kaybederler. Sonrasında küçük bir kızdan telefonunu alır İpek annesini aramak için hırsız zannedilier. Polis anında (ışık hızı ile görülmüş şey değil) olay yerine gelerek İpek'e kelepçe takıyor ve kız dönüp de bavulum orada kaldı demiyor. E böylelikle bomba imha ekipleri gelerek bavulu patlatıyor. Bence abartılı bir durum olmuş...


Bu çizgide gider ve kriz de engel olmazsa dizide 3 yada 4 sezon sonunda -son- yazısını görebiliriz.

8 Ocak 2009 Perşembe

Osmanlı Cumhuriyeti



Gani Müjde'nin Osmanlı Cumhuriyeti filmini izledim ve hiç beğenmedim... Daha fazla bir şey diyebileceğimi zannetmiyorum. Neresine yorum yapacağımı bulamadım çünkü... Merak edenler izleyebilir ve düşüncelerini benimle paylaşabilirler buna çok sevinirim. Bu arada link çalışmıyor ben yine de buraya koydum belki birileri sahip çıkar ve aktif hale getirir diye düşündüm.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Aşure günü


Muharrem ayının 10. günü aşure demektir ya komşumuz da sağolsun düşünüp bize de getirdi... Ben aşure sevmem... Tadı damak zevkimin tamamen dışında fakat, bir kaşık yedim bana göre en güzel yerinden... Aşure denilince ilk aklıma gelen Elif Şafak'ın Baba ve Piç romanı olmakla birlikte bir sonraki sene aşure yapmak isteyenler burada aşure tarifi bulabileceklerdir.

Aşure günü ne anlama geliyor?

"Hıristiyanlar, yahudiler ve müslümanlar tarafından kutsal sayılan, ibadet ve dua edilmesi önerilen bir gündür. Tatlı olan aşure ise sadece bir semboldür. Bugün, 10 peygambere değişik şekillerde Allah'ın lütfunun ulaşması nedeniyle kutsal kabul edilir. Peygamberlerin başına gelen bu olaylar, insanların benzer şekilde hayatlarına adapte edebileceği sembolik anlamlar içerir. Bütün bu önemli olayların aşure günü gerçekleşmesinden ötürü o gün insanların da dualarının kabul edileceğine inanılır:

...devamı için bu entry iş görebilir.

Bir gün sonra not: Herkes aşureyi çok fazla seviyor gördüğüm kadarıyla... Neden bir aşure dükkanı yok değil mi? Mantıcı, börekçi, tatlıcı var da aşureci neden yok???

6 Ocak 2009 Salı

Vicdan



Bu kadar başarılı olmasını asla beklemediğim bir Erden Kıral filmi... İlk dakikasından itibaren beni koltuğuma mıhladı ve tekrar izleme isteği uyandırdı...Tanımlamam gerekirse acı kahve tadı vardı içinde...

Türk sineması için bir umuttur bu film, bu senaryo, bu oyunculuk... İnsanın içini titreten bir dram, sapkın ve sabit bir aşk... Yoluna konulamayan hayatlar... Aklı kurcalayan ve boğaza yumru olup oturmuş Songül... İyi mi yoksa kötü mü olduğuna karar veremediğim, kişiye kapana kısılmış hissini damga gibi basan bir Aydanur... Ve tüm lanetiyle nefret edilesi Mahmut...

İzlemekten büyük keyif aldığım Tülin Özen beni şaşırtmayarak rolünü firesiz oynamıştır. Onu daha sık görmek istiyorum beyaz perdede...

Nurgül Yeşilçay'dan hangi rol kurtulmuş ki diye düşündüm film sonrası... Rolün içine öyle bir giriyor ki onun Nurgül'den çok Bahar, Gülsüm yahut Emine olduğuna inanıyorum...

Murat Han ise; Mahmut rolü için bu mesleği yapıyor zannederim. Fakat (uzun bir fakat var burda); ben Murat Han'ı başka bir projede biraz da gülerek görmek istiyorum. Mutluluk filmi dahil kendisinden ciddi tırsmaya başlıyorum...




5 Ocak 2009 Pazartesi

Çözüm dedikleri


Haber Türk' deki haberi okuyunca hiç şaşırmadım.

1) NEW YORK TIMES: TÜRK-ARAP BARIŞ GÜCÜ
2) WASHINGTON POST: TÜRKİYE ARACILIYLA HAMAS-EL FETİH ANLAŞMASINI İSTEDİ

Bizler savaşı kınıyoruz. Savaşın en büyük yanlış olduğunu savunuyoruz. Abd ve Avrupa'da aynı duyguları olduğunu söylüyor, diğer yandan ağızlarının suyunu akıtarak İsrail'in oluşturduğu kan havuzunu izliyorlar...Düşünmüşler ki; "İsrail’in üstünlük sağlaması halinde Filistin Yönetim Başkanı Abbas’ın Gazze üzerindeki otoritesinin yeniden tesis edilmesi amacıyla bölgeye Türk ve Arab kuvvetlerinden oluşan çokuluslu bir barış gücünün konuşlandırılması..."

Bu düşünceyi dile getiren kişi Abd’nin İsrail nezdindeki eski Büyükelçisi Martin Indyk... Yani kısaca şunu diyor bu Martin: İsrail Filistin'de adam bırakmayana kadar bombalayacak... Sonra Türk ve Arap askerleri Filistin'e gelip ortalığı kolaçan edecekler... Hani kalan bir asi kalmış mı? Kalmışsa silahlı mı? Silahlı ise "barış"ı sağlamak için silahını alıp İsrail'e teslim edecek bu kişiyi.çokuluslu. ordunun bir askeri. Barış gücü ya, bunu yapacak... Müslümanı müslümana kırdırıp İsrail büyük bir beladan kurtulmuş olacak... Sonra asıl savaşlar başlayacak... Büyükbaş ülke olan abd karışıklık içindeki Arap ülkelerine "barış"ı getirmek adına girecek... Irak'ta ne yaptıysa aynısını yapacak ve silah tüccarları daha da zengin olacak... Savaşlar uzadıkça uzayacak...

Sonuç olarak; sessiz kalmak, yaşanan bu saçma sapan savaşa tepki göstermemek insanlık ayıbıdır.

Savaşın Dünya üzerindeki durumunu ise John McCarthy İngiliz Independent on Sunday gazetesindeki makalesinde çok iyi açıklıyor. "Filistinliler acı çekiyor çünkü dünya İsrail'in canını sıkmak istemiyor"

3 Ocak 2009 Cumartesi

7

Ölüyorsunuz ve en özel eşyalarınız tanımadığınız kişilerce karıştırılıyor... Sonra ardınızdan bunlara bakılarak ahkam kesiliyor. Değersizmişsiniz gibi... Sanki ölümü haketmişsiniz gibi... Hatta ölümünüz dine bağlanarak bir de kafirliğin cezası olarak addediliyor utanmadan...

Bünyesinde İnsan sevgisini ve insana saygıyı barındırmadığına şahit olduğumuz kişi Veysel Karani Demir'i bir çok kişi izlemiştir herhalde televizyonda demeç verirken. Elinde borular, gaz ölçüm cihazları falan böyle güzelce bir tanıtım yapıyor, şirketinin borsada işlem gördüğünü hatırlatıyor, olaydan dolayı şirketin olumsuz etkilendiğini dillendiriyor. 7 ölü gencin ardından. yapıyor bunları... Üzüldüğünü fakat herşeyin sebebi olarak çürük bir boruyu gösteriyor. Sonra basın toplantısı uzuyor ve sıkılıyor bu kişi. Soruyor yanındakilere "ezan okudu mu?" diye... Sonrasında Cuma namazı için izin istiyor. Diyor ki yani hükümete; "bak kardeşim ben namazımdayım niyazımdayım, cumaları da asla kaçırmam... " Seçim öncesi gösterişini yapıp toplantıyı tamamlıyor. Bakıyoruz şöyle bir ardından...

Kendisine kameralar karşısına çıkarken takmadığı kravatını soran gazeteciye; "Bir kravat hediye et bana da takayım. Özel bir tutumum yok. Psikolojiyle ilgili. Hadiseyi hiçbir insanın görmesini istemem. Gençlerin her biri bir tarafa düşmüş. Kimisi yerde, kimisi yüzükoyun, kimisi belden üstü yarı çıplak...."

Ne sebeple değil de hangi vaziyette öldüğünüz daha da önemliymiş gibi... İşte biz böyle bir ülkede yaşıyoruz. Doğal gaz ülkemize geliyor, yaygınlaşıyor fakat gaz kaçağı sırasında alınması gereken önlemleri içeren bir tv programı, reklamı, tanıtımı yayınlanmıyor. Bu tarz iyileştirmeler yerine ölmüş kişiler ardından yarı çıplak muhabbeti yapılıyor, öyle ki bir de suratları kızarmadan,evde esrar bulunduğuna dair haberler yapılıyor gazetelerde (! Bir tek gazetede)... Kızgınlığım artıyor içi yanıp kavrulmuş o aileleri düşündükçe...

Benim bildiğim kadarıyla, ölünün ardından konuşulmaz... Rahmet ve merhamet dilersin Allah'tan... Hakkını helal edersin gerekirse... Ama onu yermek, küçük düşürmek, iftira atmak yoktur dinimizde... Özel hayat kul ile Allah arasında hesaba çekilir. İster çıplak olsun, ister alkolik, ister eroinman kime ne? Ölmüş 7 tane bahardan bahsediyoruz, ayıp değil mi? İftirayı ortaya atıp cuma namazı kılmaya koşmak, günah değil mi?

Karani Demir akşam saatlerinde istifa etti. Teoride doğru olan buydu... Fakat bu onu affettirir mi? Temize çıkartır mı? Asla!

Hayatını kaybetmiş evlatlara Allah'tan merhamet diliyorum... Anne babalarına sabır diliyorum... Ve son olarak da herkese bu konuda dikkatli olmalarını tembih ediyorum...

2 Ocak 2009 Cuma

Ghost Town

Elimde olan filmlerden en eğlenceli ve kafa yormayacağını düşündüğüm film olan Ghost Town'ı izlemeye başladım gecenin geç bir vaktinde... Cidden düşündüğüm gibi beni fazla düşündürmedi... Sıradan ve huysuz bir dişçi olan Dr. Bertman Pincus [Ricky Gervais] ameliyat için hastaneye gider. Ameliyat sırasında 7 dakika kadar ölür. Sonra hiçbir şey hatırlamadan dünyaya döner. Taburcu olduğunda sokakta işleri yarım kalmış ve tam olarak diğer dünyaya geçişi sağlayamamış insanlarların problemlerini çözme talebi üzerine kaçma kovalamaca oynar. Bu ölü kişiler içinde karısını aldatan bir adam vardır. Frank [Greg Kinnear]. Frank'de Bertman'dan karısına (Gwen) karşı olan, benim anlamadığım bir sorunu çözmesini ister ve dr. Pincus'u rahat bırakmaz. Sonunda Dr. Pincus, gel zaman git zaman Gwen'e [Téa Leoni] aşık olur vs vs vs...Bilindik konu, bu klişe konuya değişmiş (alışık olmadığımız) oyuncuların katıldığı bir hayalet hikayesi...Ayrıca; hayaletlerin içinden geçen kişiler hapşuruyor filmde. Bak burası ilginçti işte...

Kısaca boş zamanınız varsa ne alâ, fakat sinemada izlendiğinde sıkılabileceğiniz bir film olabilir. Tabi kesinlikle bu tarz filmlerden zevk alan kişiler de vardır. Tenzih ederim kendilerini.


İyi seyirler.



1 Ocak 2009 Perşembe

Uyan Ankara

2009 yerel seçiminde Akp'nin Ankara adayı yine Melih Gökçek... Sevgili Ankaralılara geçmişler olsun diyorum öncelikle... Seçimlerde uyuma diyorum uyan diyorum sonra. Şehrine sahip çık. 15 yıldır yemeyip yedirdiğini düşün... Sonra oy kullan... Şahsın seçim sonrası tekrar belediye başkanı seçildiği taktirde ise söylenecek tek söz herhalde; "kendi düşen ağlamaz" olacaktır.


The Big Bang Theory

Kimse bana The Big Bang Theory dizisinin bu kadar eğlenceli olduğunu söylememişti. Dahi Leonard Hofstadter - Sheldon Ross'un paylaştığı daire ve bu iki dahinin yine kendileri gibi dahi bilimadamı olan arkadaşları Rajesh Koothrappali ile Howard Wolowitz'un karşı daireye taşınan Penny ile olan cidden komik hikayesini anlatan bir dizi... [benden size upuzun bir cümle]

Dizinin Facebook grubuna buradan, dizi bölümlerine de bu siteden ulaşabilir ve izleyip hatta gülebilirsiniz.