25 Şubat 2011 Cuma

Çeviride Şok

Araplara bir panelde çeviri yaptığı sırada birlikte 240 bölümü yalayıp yutarak izlediğimiz dizinin pek etkisinde kalıp da millete CIA diyeceğine CSI diye çeviri yapan kişi benim kardeşimdir. Bu böyle biline.

Kukla

*Spoiler
Ülkenin geçmişinde (kılık değiştirmiş vaziyette halen olduğunu düşünmekteyim) derin devlet adıyla anılan, gerektiğinde Asala'yı bitirmiş, gerektiğinde PKK'nın kökünü kazımış, Susurluk kazası sonrası açığa çıkan gerçeklerin gölgesindeki üst mevkilerde bulunan şahıslara verdiği rahatsızlık sonucu bu  örgütün elemanlarının bir bir öldürülmesini işleyen sürükleyici bir
Ahmet Ümit kitabıdır Kukla. 

Kitabın baş karakteri Adnan Sözmen;  hayattan vazgeçmiş, alkolizmin sınırında ve işinden yeni kovulmuş bir gazeteci eskisidir. Karısından boşanmış, doğarken  annesini kaybetmiş Adnan ile üvey annesi Keriman ve onun Adnan ile aynı yaştaki oğlu Doğan anlatılır kitapta. İlk gençlik günleri Doğan ile Adnan'nın birbirlerinden nefret etmekle geçer. Biri ülkücü diğeri ise solcudur. Sonrasında Doğan yatılı okula verilir. İşte Doğan ülkücüler ile böyle tanışır. (Aslında Doğan'ı Abdullah Çatlı gibi kurdum kafamda, nedense...)  Hapse girer çıkar defalarca Doğan. Çok yeteneklidir, zekidir.. Teşkilat teşkilat girip çıkmadığı delik kalmaz, böylece katilliği, vatan sevgisini ve kalleşliği öğrenir. Yurtdışına kaçar ve bir gün, Adnan'nın tam da işinden kovulduğu gün, aradan 20 küsür yıl geçmişken bir süpermarkette Adnan'nın karşısına çıkar. Öldürüleceğini söyler Doğan. Tüm arkadaşlarının teşkilat tarafından öldürüldüğünü ve sıranın kendisine geldiğini belirtir. Adnan'dan son bir isteği vardır. O da yaşadıklarını ve itiraf edeceği gerçekleri yazması, kamuoyuna duyurmasıdır. Kanıtları ile birlikte...

Adnan'nın hayatını tümüyle değiştirecek, mesleğine bakışını kökten sarsacak olaylar bütünü ile ülke gündemini de tepetaklak edecek soluk soluğa okuyacağınızdan nefis bir romandır.


23 Şubat 2011 Çarşamba

Kutsal Aile

Fatih Altınöz'ün April'dan çıkmış kitabı Kutsal Aile okunası sıcaklıkta ve trajikomik bir kitap. Bir erkeğin yaşamının bir bölümünü anlatması ise kitabı bana göre daha farklı yapmakta. Nedense kadınların hayatlarının en ince ayrıntısına kadar anlatılan bunca kitap varken bir de İsmail'in yaşadığı olayları nasıl değerlendirdiğini ve neler düşündüğünü okumak ayrı bir keyifti.


“filmlerde kurşun yedikçe gülen adamlar olur. kutsal aile hem yaralıyor, hem güldürüyor.”

murat menteş

21 Şubat 2011 Pazartesi

Gidesim var Nemrut'a falan

Sanki uçan bir halının üzerinde bağdaş kurmuş kamburca bir adam kahve telvesine bulanmış bir renkte.. Kollarını açmış kime yakarmaktadır bilinmez.  Eeeen tepelerde uçan bir baykuş kanatları simetrik, haberi ulaştıracak, ardı pek laflı belki de bol cümleli bir uzun mektup.

Tabağa Virginia Woolf sadeliğinde bir kadının gölgesi yüzü karanlıkta -ki yukarıda bir mevlevi büstü belki de Nemrut...  Kommagene Krallığı kalıntılarını andıran bir büst, ardı beyazlar içinde sonra bir "S" kıvrılıvermiş. Belki bir harf belki bir yılan ne biliyim...

Gidesim var Adıyaman'a, Nemrut'a... Rüzgara karşı durasım da var yine.. Korkuyorum kendimden...

17 Şubat 2011 Perşembe

Bir Türk Ailesinin Öyküsü

İrfan Orga ismini kaç kez duydunuz? Ben ilk kez geçen ay duydum. Halbuki İrfan Orga 1908 doğumlu bir havacı. "Bir Türk Ailesinin Öyküsü" ilk ve son kitabı. Kitabı sonradan öğrendiği ingilizceyle yazmıştır. Kitabı dün bitirdim, geceden beri düşünüyorum kara kara. Acaba hayat insana hiç mi iyi davranmaz diye. Sonrasında "yaşadığımız sürece verdiğimiz kararlar kaderimizi belirler" düşüncesiyle aslında hayatımızın  iyi yada kötü olmasını bizlerin tayin ettiği sonucuna varıyorum.

İrfan Orga çok kötü bir dönemde dünyaya gelmenin ceremesini hayatı boyunca çekmiş biri. Kendisi hakkında verilen kararlar karşısında her zaman kararsız kalması, yaşamı çok sevmesine rağmen çocukluğunda ona yaşatılanlar yüzünden heves kırıntıları ile yaşaması. Sevemediği bir meslek. Savaşın incittiği bir ruh, parçaladığı bir aile, bir saltanat... Fakirliğin en şiddetlisinin yanında anne tarafından dışlanmak. Annenin yaptığı hatalar. Bencilliğin çocuklar üzerinde bıraktığı kimsesizlik duygusu Orga'nın hayatının hiç rayına girememesinin sebeplerinden.  1950 yılında İngiltere'de en iyi kitaplar arasında gösterilen kitap tarihi değişimlerin de güzel bir anlatıcısıdır. Orga ne mi demek? Urga Nehri'nin Türkçeleştirilmiş hali. Daha çok Türkçe gibi gözüksün diye. Kitapta anlatıyor.

Hayat hep Hüzün mü getirir?

Gördüğümüz - bildiğimiz hayatlar vardır bizlere muhteşem gözükür, "keşke ben de onun gibi yaşasam" vs.. diye konuşuruz bazı bazı... Köklü bir ailede başlayan hayatı, evin biricik çocuğu olması, renkli simalarla daha çocukluğundan ahbap oluşu, ailenin kültürlü ve özellikle kadınlarının okumuş - yazmışlığı gözleri kamaştırır. Sonra artık "gerçekte gördüğünüz gibi değil, bu parıltının altında ben neler çektim bakın!" demesinin zamanının geldiğini düşünüp iki harika kitap yazarak bizlere göstermiş bir yazar, 1970'lerde 29 yaşında 4 çocuklu çok güçlü bir kadın, şimdi torun sahibi bir Ayşe Kulin.

Bu iki kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.


6 Şubat 2011 Pazar

Aramızda "ben çok kültürlü bir kadınım" diye gezinen cahil anneler var. Şehirli (!) olmayı kültürden mi sanmaktadırlar ben anlayamadım ama köylü olmayı kesinlikle küçümserler...  Acaba diye düşünürüm arada,  evveliyatları köyden geldiği için midir bu hazımsızlık, hor görme vs.... Halbuki gurur duyulması gereken bir durumdur köylü olmak, gelenekleri yaşatmak... Sonra bööööyle bir komedi filmi yaşatır size arada kahkaha ata ata anımsarsınız... Tövbe estag....

4 Şubat 2011 Cuma

Oğullar ve Rencide Ruhlar

"Hergün birkaç saatini divanın altında geçiren, mahallenin delisini ruh eşi gören, gırtlağı kesilmiş bir ceset karşısında kılı kıpırdamayan, yirmilik kızlarla ilgili fanteziler kuran, silah ve alkol düşkünü bir velet. Canavarın küçük bir çocuk olarak portresi! Yeniden doğmuş Rasputin"

Adı: Alper Kamu
Yaş: 5
Eğitim: Anaokolu terk (6 ay)
Hayalindeki meslek: Cehennemde çiçeklendirme yapmak

İntihara meyilli Alper der ki; " Annem evdeki tüm ilaçları yutup kendimi öldüreceğim gibi tuhaf bir düşünceye kapılmıştı. Oysa kim böyle bir salaklık yapar ki? Kendini camdan atmak varken..."


Alper Canıgüz'ün 2. kitabı "Oğullar ve Rencide Ruhlar" yukarıda yazdıklarımdan da anlaşıldığı üzere küçük(!) bir çocuğun anlatımı bir kitaptır. Mahallesinde işlenmiş bir cinayeti savcıdan evvel çözmeye çalışan Alper'in yaşadığı olayları anlatan kitapta şimdilerde unutulmuş mahalle yaşantısının bir çocuğun bakışıyla yaşıyoruz biz de... Tavsiye ederim.


2 Şubat 2011 Çarşamba

Gizliajans

* Kitabı anlatıyorum Spoiler falan

Durnev Hanım der ki; “Erkekler için ne derler bilirsiniz: En iyisi oturakta can versin.” – Kitaptan aklımda kalan tek şey bu değil tabii ki sadece Durnev Hanım ile aynı düşünceleri paylaşıyoruz da yazmak istedim en başta J


“...Bak mesela pencerenin önüne bir kuş konar ben seni severim, bir tren yolculuğunda pencereden dışarı bakarken derme çatma bir ev gözüme çarpar ben seni severim, burnuma eskilerden, hangi uzak hatıraya ait olduğunu bir türlü çıkaramadığım bir koku çarpar ben seni severim, kafama kuş sıçar ben yine seni severim...” Musa, Gizliajans’tan aldığı garip iş teklifini kabul ettiği gün iş arkadaşı Sanem’e ilk bakışta aşık olur. Musa için Sanem o andan itibaren “Vücut ikliminin sultanı” dır.

Aslında kitap Sanem ile Musa’nın aşkından ziyade “uzaydan gelen katil palyaçolar” ın arz-ı endam ederken Musa’nın tercüme-i halidir.


“.. Bazı aşklar vardır, içinde kahkahaların çınlamasından ziyade gözyaşlarınınçağlaması daha uygun düşer. Onu gördüğüm ilk anda biliyordum ki bizimkisi, eğer bir aşkımız olacaksa, böylesine yazgılıdır. Ve kim bu sevdaya yakışacak ilk sözcükeri kalbimin sahibinden daha iyi bilebilir? ‘Seni çok üzerim ben’...”

Kitabın son sayfası bize der ki; "Ve ben artık mutsuz bir adamım"

Çok eğlenceli, kanlı, köpekli kedili, uzay gemili, Prens Charles'lı, Şaban'lı, Tunçay'lı, Müberra Abla'lı deli gibi hareketli bir kitaba hazır olun derim ben.

-di'li zaman

"Yakın bir zamana kadar benim konuştuklarımı anlamayan, hatta buraya yazdıklarımı dahi idrak edemeyeceğini sezdiğim bir sevgilim var-dı.  -di'li geçmiş zamanın çok yakıştığını düşündüğüm bu adamla geçireceğim zamanı,  kendi kendime konuşarak geçireceğim boktan bir ömrü bana reva görmeyen dış mihraklara selam ederim."

yazdım sabah saat 06:34'te defterime, ucu körelmiş siyah göz kalemimle.

Sonra 09:11'de adı lazım değil gazeteye baktım, gördüm ki çikolata kız Defne Joy Foster ölmüş. Belki de bu dünyaya hiç ait olmamıştı da bize ekranlarda zorlama gülücükler, şımarıklıklar yapıyordu -kim bilir?

1 Şubat 2011 Salı

Hafıza kartımın üzerindeki çizikler yeni ekleyeceğim hatıralar ile mi yok edilebilir yoksa tırnaklarımı kesmem yeterli olacak mıdır?