27 Temmuz 2011 Çarşamba

Çırak



Çırak Tess Gerritsen'e ait Cerrah kitabının devamı niteliktedir.

Boston dedektifi Jane Rizzoli, Cerrahın elinden yeni kurtulmuş, kâbuslarının sona erdiğini düşünmeye başlamıştır ki, yeni ortaya çıkan bir seri katilin peşine düşmek zorunda kalır. Ancak bu yeni katilin yöntemlerinin Cerrahınkilere olan benzerliği ürkütücüdür.

Davayla ilgili herkesten daha çok şey bilen gizemli bir FBI ajanının ortaya çıkışı Rizzoli'nin işini kolaylaştırmaktan çok daha da zorlaştıracaktır. Uzun yıllardır birlikte çalıştığı ortağının yardımı olmadan tek başına savaşmak zorunda olan dedektif, korkularıyla ve kâbuslarıyla yüzleşip Cerraha ve "çırağına" meydan okumaya hazırlanmaktadır. (Arka kapak)

Cerrah'ın çırağı evli çiftleri hedef alarak evlerine girer. Kurbanlarını uyurken yakalar, önce elektrik şoku vererek erkeği etkisiz hale getiren cani kadına tecavüz eder ve bunu kadının eşine izletir. Sonrasında boyundan bir kesikle işi bitirir. (en çok sevdiğim bölümler bunlar) Sonrasında aynı Usta Cerrah gibi geceliği katlar ve komidin üzerine imzasını atar. Kadınları canlı bırakan katil onları bir süre daha ölü ölü kullandıktan sonra kendi belirlediği ağaçlık bir mekana bırakır.

Yazar bu kitabında detaylara boğulmayarak olayları anlatmış bize, beni de memnun etmiştir.

26 Temmuz 2011 Salı

Günahkar




Geldik bir Tess Gerritsen kitabına daha.

Hindistan'nın bir köyüne doğru yol alan bir adam, tek bir canlıya rastlanmayan evler ve yüzü olmayan bir kadınla başlayan kitap; bir kilisede işlenen cinayetlerle devam eder. 20'li yaşlarındaki rahibe ve yaşlı bir diğer rahibenin kafalarının ezilerek ölmesi Rizzoli ve Dr. Isles'i harekete geçirir. Manastırda aramalar yapılır ve havuzda ölü bir bebekle karşılaşılır. Gerilimsiz, bir CSI bölümü izletiyor yazar bize. Sonra işler çok daha garip bir hal almaya başlar.

Bir mekanda ayakları elleri ve yüz derisi alınmış başka bir ceset bulunur ve bu cesedin diğer iki cinayetle bağlantısı sorgulanır. Okurken sıkıldığımı belirtmek isterim. Ayrıntılar ve dedektiflerin özel hayatları çok sık anlatılmış bu kitapta. Ve adının neden Günahkar olduğu konusunda herhangi bir düşüncem yok.

Kitap kapağı da içler acısı zaten

22 Temmuz 2011 Cuma

Gece Nöbeti



Muhteşem insan Tess Gerritsen'nın son kitabı Gece Nöbeti okurun beğenisine sunuldu. Beğendik mi peki?

Bir hastanenin gece nöbetçisi Dr. Toby Harper, her zamanki nöbetlerinden birindedir. Kapıdan giren polisler çıplak ve yaşlı bir adam getirirler. Kendinde olmayan adam titreme nöbetleri geçirir. Hiçbir şey hatırlayan adamın eşgalinin belirlenmesi sonrasında avinin özel bir mülk içerisinde bir bakım evi olduğu anlaşılır. Zenginlerin oluşturduğu bir büyük alan içerisindeki evlerde kalan 70 yaş üstü yaşlılar aslında tek bir amaç için oradadırlar. 3 araştırmacı doktorun hücre yenileyici, yaşlanmayı durdurucu gençlik iksiri deneylerini yaptıkları bu oluşum Toby Harper'ın nöbetçi olduğu hastaneye gelen yaşlı adama kadar bilinmeyen bir durumdur.

Molly 16 yaşında bir fahişedir. Bir iş için gittiği bir depoda son gördüğü görüntü ameliyat önlüğü ve maskesi takmış bir adamdır. Hamile olduğunu anladığında ise aradan çok kısa bir zaman geçmiştir. Ve rahmindeki bebek gerçekten bir insan mıdır?

Acaba Molly'nin hamileliği ile yaşlı insanların nasıl bir ilgileri var? Dr. Harper olayın iç yüzünü öğrenebilecek mi? Yoksa Toby Harper'da diğer tanıklar gibi öldürülecek midir?

Yazarın önceki kitaplarına nazaran ağır işleyen bir temposu var. Sanki konuya girememe gibi bir durum sezdim ben. Çoğu yerinde yalancı bir heyecan oluşuyor kitabın fakat yine de bir Ruh Kolleksiyoncusu değil,
Cerrah hele hiç değil. Martı Yayınevi'ne de bir şeyler demem lazım çünkü çok başarısız bir kitap kapağı. Gereksiz bir ciltli kitap basımı ve sayfa kalitesinden hiç haz etmedim. Tess'in kitaplarını Doğan Kitap bassın derim ben.

Arı Kovanına Çomak Sokan Kız



Rahmetli Stieg Larsson'nın Millenium serisinin 3. kitabı "Arı Kovanına Çomak Sokan Kız" diğer iki kitabının aksine biraz daha karmaşık geldi bana. Kitapları okumuş olanlar zaten Lisbeth Salander, Mikael, Erika, Zala ve diğer karakterleri tanımaktaydılar. Fakat bu kitapta İsveç gizli servislerinin, hükümet içerisindeki yapılanmanın, Rus ajan Zala'nın akıbetinin üstünde durulması kitaba farklı bir tat vermiş. 1. ve 2. kitapta Lisbeth'in hayatı kurcalanmışken bu kitapta baş rolü Erika ve Mikael alarak beni şaşırtmıştır. 2. Kitabın sonunda Lisbeth Salander'ın üvey kardeşi tarafından vurularak gömülmesi ve gömüldüğü yerden çıkarak (evet saçma geliyor fakat bunu başardı) babasının kafasına ve bacağına baltayı saplamasının ardından (Lisbeth Salander benim nefret ve öfke idolümdür ayrıca) gözlerini hastanede açar. Tutuklanacaktır. Kalle Hergele Mikael ise onu aklamak için şahane bir kurguyla hareket ederek mutlu sona ulaşır.

Kitapta gereksiz yerlerde vardır elbet. Mesela Erika'nın sapık okul arkadaşının tacizleri, Mikael ile polis bayanın (adı neydi?) ilişkileri bana gereksiz geldi. Tamam Mikael çekici bir erkek olabilir fakat kitapta adı geçen tüm kadınlarla birlikte olması kesinlikle gereksizdir. Diğer yandan 800 sayfayı 3 günde okutacak kadar da sürükleyici bir anlatıma sahipmiş yazar. Okur, Salander'a yapılanların öcünün alınması için yanıp tutuşuyor yer yer (ben alev aldım mesela).

Kitap okumayı sevmeyenler (ben de haz etmem kendilerinden) Ejderha Dövmeli Kız, Ateşle Oynayan Kız filmi gibi Arı Kovanına Çomak Sokan Kız'ı da beyaz perdeden izleyebilirler. Ama kitabı okuyanlar kadar detayları göremezler ;)

12 Temmuz 2011 Salı

Cerrah


Kitapçıya gidip tüm Tess Gerritsen kitaplarını toplayıp kucağıma kasaya gittiğimde kasiyer psikopat olduğumu düşünmüş olabilir. Onu anlayabiliyorum.

Meraktan ölür gibi okumaya başladığım Cerrah beni hayal kırıklığına uğratmayı bırakın soluğumu kesen bir kitap oldu. Çekik gözlü yazar Tess'in yazmak için mesleğini bırakması ise takdirimi kazanmıştır. -Ne demekse artık?

Polisiye/Gerilim türündeki kitap bir seri cinayet öyküsü. Canlı canlı kesilen kadınlardan sökülen rahimlerin bir zevk aracı haline getiren katil(ler)sonunda tatmin olmuş halde hala canlı olan kadının boğazını kesmesiyle bu kabusa son vermektedir. Kurbanlarını daha evvel tecavüze uğramış kadınlardan seçen katilin sapkınlığının nedeni bu kirlenmiş kadınları temizlediği inancıdır. Doktor Cordell de işte böyle bir mağdurdur. 2 yıl önce tecavüze uğradıktan sonra rahim çıkartma olayı öncesinde suçluyu öldürmüştür. Fakat 2 yılın sonunda aynı olayların aynı biçimde yaşanmasıyla katilin ya kopya cinayetler işlediği yahut katilin ölmediği yahut yahut katillerin iki kişi olduğu düşüncesi pekişir. Boston emniyeti dedektifleri işte bu katilleri bulmak için kolları sıvar.

Bu kitaplar sayesinde sanırım harika bir yaz tatili bizi bekliyor.

7 Temmuz 2011 Perşembe

Sırça Köşk



Sabahattin Ali denilince aklımıza ilk Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan veya Kuyucaklı Yusuf gelir. Eşsiz kitapların yazarıdır. Ölümü erkendir. Düşünürüm bazı bazı, yaşatsaydılar biraz daha fazla acaba neler neler yazacaktı diye.

Sırça Köşk; 13 hikayeden ve 4 masaldan oluşan bir kitap. Ayrıca yasaklı bir kitap. Masalların yasaklandığı bir ülkede böylesi dut reçeli tadında hikayeler masallar anlatan insanların var olduğunu bilmek ve çoğalmalarını dilemek gerek.

Kitaba ismini veren Sırça Köşk masalı, 3 tembel, işe yaramaz adamın gül gibi geçinip giden bir yerleşim yerine giderek sırça bir köşk yapılması gerektiğini, her şehrin bir köşke ihtiyacı olduğunu söylemesiyle başlar. Bu fikre yabancı olan ahaliyi bir meraktır alır. En sonunda diğer şehirlerden eksik kalmamak için kolları sıvarlar. Köşk tamamlandıktan sonra şehrin yönetimini ellerine alan bu 3 kişi halkı kullanmaya başlar. Ellerindeki yiyecekleri alırlar, onları hizmetlerinde kullanırlar. Sömürürler ve en nihayetinde halkın elinde avucunda birşey kalmaz. Halk tepkilidir. Bu tepkiye karşı kendini şehrin kralı ilan eden dolandırıcı halkın karşısına çıkarak şunları söyler;

"Biz sizin şanınız, şerefiniz için çalışıyoruz, sizin iyiliğinizden başka bir şey düşünmüyoruz. Bakın, bugün getirip bıraktığınız koyunların bile hepsini yemedik, boğazımızdan kestik, bir kısmını size geri vereceğiz. Bütün koyunların kelleleri halka dağıtılsın."


Halka dağıtılan kellelerin içinde beyin yoktur, dil yoktur, gözler hiç yoktur. Bunun üzerine biri çıkar ve "Böyle başın da bana lüzumu yokur" der ve kelleyi sırça köşke fırlatır. Halk herşeyden güçlü olduğunu düşündüğü köşkün bir kelleyle böylesi bir yara aldığını görüp şaşırır ve ellerindeki kelleleri köşke fırlatarak köşkü yıkarlar.



Sabahattin Ali'nin masalın sonunda bir de nasihati vardır insanlığa.


"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."

Sabahattin Ali'yi okuyun okutun.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Kara Büyü


Yeni, pırıl pırıl bir yazar Pınar Başalan. İlk romanı (serinin de ilk kitabı) Kara Büyü ile takip edilesi yazarlar listeme girmeyi başardı.

Paraf Yayınlarından çıkan kitap fantastik, korku-gerilim, kan vahşet kategorilerine giriyor. Kitabın üzerinde görmeye alışık olmadığım +15 ibaresi mevcut.

Kitaba gelirsek;

1971 yılında Cihangir'de bir ruh çağırma seansı sırasında medyumun kendi rüyasından yola çıkarak çevresinde halka olmuş kadınların geleceklerini söylemek istemesiyle başlar. Evin sahibi Aylin'in tümden hayatını değiştirecek bu seansın tohumları 10 yıl sonra fidan vermeye başlar. Kızı Deren'nin kendisini öldürmeye çalıştığı konusunda diretmesi onun akıl hastanesine yatmasıyla sonuçlanır. Bir patlama sonucu tüm ev ile birlikte Aylin ve kocası ölür. Deren, kocaman kadındır artık ve bakıcısı ile birlikte Balıkesir'e taşınırlar. Aslında bir kilitçi olan Nasuh'tan saklanmaktadırlar. Devamı kitaptadır.

Bir hayli sürükleyici bir kitaptı. Okumam 1 gün sürdü. Türkiye'de geçen hikayeyi ciddi anlamda garipsediğimi itiraf etmek istiyorum. Sanki Amerika'da geçen bir öykü okuyormuşum da birdenbire Sema, Edremit, Nilgün gibi isimlerle karşılaştığımda şaşırdığımı hissettim. Hoşuma gitti doğrusu. Hem de çok çok hoşlandım.

1 Temmuz 2011 Cuma

Alice's Adventures in Wonderland



Hikaye kitabı olarak okuduğum ilk kitaptı. İlk okuduğumda inanılmaz karışık gelen kitap sanırım 10 sayfaya sığdırılamayacak kadar şahane bir kurgu. Tekrar okuyorum. Kat kat daha zevk veriyor Alice'in masalı.