31 Ağustos 2008 Pazar

Dreamer



Bayıldığım bir Ozzy Osbourne parçası...
Dreamer çok hoş bir klibe sahip.

Haydi! Kalk biraz sıkılaşalım


Bu sabah kahvaltıda Nivea Firming Lotion var... Rivayet odur ki bu meret her türlü yağı gözeneklere derinlemesine işleyerek sımsıkı yapıyormuş... Tüm vücuda sürülerek dairesel masaj uygulanıyormuş. Yani kahvaltı öğle yemeğine kadar uzayacak gibi geliyor bana... İki gün sonra sıkılacak olup, raflardaki diğer kremlerimin yanında yerini alacak olması onu yemek istememi değiştirmiyor. Evet ben Nivea ürünlerini yemek istiyorum. Çok güzel kokuyorlar.

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Ben hiç yürüyen bir sivrisinek görmedim.

Bana yeni bir ben gerek

Bugün karar verdim; annemin yıllardır toplayıp atmam için yalvardığı dergi ve ıvırzıvırları bugün itibari ile çöpe yollamaya... Saatlerimi alacak bu işlem beni ne kadar mutlu edecek bilmiyorum. En azından taşınma öncesi işim biraz hafifleyecek gibi...


2 gün evvel de karar vermiştim Uykusuz'da sevdiğim 2-3 çizerin köşelerini keserek pvcleyip (bu pvc makinesine de hastayım bu arada) dosyalayarak torunlarıma bırakacaktım... bir de baktım Uykusuzun ciltli kitapları çıkmış (Benim aklıma gelmişti şerefsizim) dedim ne gereği var kaldır at... Ama düşündüm ki aynı şeye ben neden iki kez para vereyim? Zengin miyim ki ben? Bu düşüncemden vazgeçtim. Sonra dergileri inceledim ve Ersin ile Uğur'un arkalı önlü sayfada çiziyor olduğunu gördüm, kesim işi zor olduğundan ben de gazeteciden derginin kitabını almaya karar verdim.

Sonra, yine düzene duyduğum gerek neticesine 500-600 kadar dvd-vcd kapağı almayı düşündüm. Eh bunun için de ayrı bir mobilyaya ihtiyacım olacak... Böyle bir durumda yeni evimdeki odama sığamıyacağım... Bunu da düşünerek Ezgi'nin okuldan geldiği haftasonlarında salonda uyumasına ve onun odasını kütüphane yapmaya karar vermiş bulunuyorum. Bilgisi olduğunda çok sevinecek biliyorum.

Odanın hakim olacağı renk konusunda kararsız değilim çünkü düşünüyormuş gibi yapıp bu konuyu hiç düşünmedim. Yalnız Tepehome'da gördüğüm o ilkçağ tablolarını alacağımdan kuşkum yok... Onları astığım taktirde plazma televizyonum için duvarda yer kalmayacağından bir de kendime film izleme ve müzik dinleme odası gerekiyor. Bunun ile beraber yan odayı dekore ederek anne ve babama kocaman salonumuzda ikamet edecekleri müjdesini veriyorum. Böylece mutfağa yakın geniş birmekanları olacak... En son olrak da kendime ait üst katı kişisel alan ilan ederekmerdiven başına kapı yaptıracak ve bir adet paspası da önüne atacağım, Home Sweet Home yazılı...

Karar verdim kahverengi ve kırmızı tonları bana uygundur.




Ek niyetine: 3 aylık hamile bağyanlar (-ki genelde ilk gebelikleri) neden 8 aylık hamileler gibi karınları önde ve 3 beden büyük elbiseler giyerek elleri karınlarında dolaşıyorlar... Bunu anlayamıyorum...

29 Ağustos 2008 Cuma

Adalet mi?

Adalet'i sorguluyorum.

Bana karşı muhteşem ve eksiksiz hatta katı bir biçimde işleyen insanın uyguladığı fakat; başka insanlara karşı yine insanoğlunun uyguladığı gayet gevşek olan adaleti...

Hani çoğumuzun adaletli gibi gözüküp de aslında sizin aleyhinize olan durumlarda verilmiş karar sonrasında çektiğiniz isyan bayrağı vardır ya işte o bayrak bir süre için havada kalmalı, sonra inmeli... Çünkü dünya üzerinde kişilerin birbirlerine adalet adı altında takındıkları tavır ahirette tırnağımın ucu kadar dahi değil. Ben Allah'ın adaletine inanırım... Ve Allah'ın onlara uygulayacağı adalete... "Allah adil olanları ve adaletle davrananları sever."


Çünkü;
Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir. (En’am Suresi Ayet 115)

Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (Nahl Suresi Ayet 90)

Yavuz


Senelerdir dinlemeye kıyamadığımdan dinlemediğim (!) Yavuz Çetin söylüyor....

Tekrardan Allah'tan kendisine merhamet diliyorum... Ve unutmuyorum, unutturmuyorum...

Sadece Senin Olmak




Benimle Uçmak İster misin?





Yükseklerde olmaktan korkar mısın?
Topraktan ayrılalım bir süre için.

28 Ağustos 2008 Perşembe

Berrak sudaki kırmızı balık

"Gözlerinden sızan güvensizliği, kuşkuyu
Hiç bu renk bir sevgiyle yenmedin
Ve güzelim sana sunduğum değerleri karşılıkların için de büyütmedim"




Pilli Bebek, Berrak diye şakıyor bu sabah...


Not: + Rüyalarımı seviyorum...

27 Ağustos 2008 Çarşamba

"Geleceğim, bekle dedi; gitti.
Ben beklemedim, o da gelmedi.
Ölüm gibi birşey oldu ama kimse ölmedi..."
Özdemir Asaf

Neden bilmiyorum ben buna çok güldüm... =)

Ben mi büyütüyorum ki bu durumu?

İnsanların düzenlerini terkedip birden bambaşka bir hayata başlamalarına, çevrelerini değiştirip, alıştıkları sokakları bırakmalarına, bu durumu büyük bir heyecan ile karşılamalarına ve mutlu olmalarına i-na-na-mı-yo-rum!!!

Bu korkunç bir özgürlük duygusu... Ben tatile gideceğim vakit dahi büyük stres yaşarken... Ya emekler ne olacak? Sevilen insanlar? Alışıldık simit ve su tadı? Çöpçünün geldiği vakit çıkardığı seslerin saati? Dış kapıyı devamlı açık bırakan komşu? Asansörde sigara içilince kızılan zamanlar?

Madem ki ben kalıcıyım her daim burada, o halde kimseyle samimiyet kurmamalı... Nasılsa bir gün gidecekler diyerek günümü hür irademle sabote ediyorum.


26 Ağustos 2008 Salı

Anlatın neden?

Hayat süprizlerle doludur.
Ve süprizlerin her zaman iyi olacağına dair hiçkimse garanti veremez.

Ben durmuş el sallarken gidene önünde parlak bir ufuk var görebildiğim...
Ben ardından bakarken gidenin anladım ki ne çok yorgunum...
Giden dönüp bakmadığında bana, dedim ki; "Yâ Burcu, asma bahçelerini geçmişsin kulenin dibine çökmüşsün haberin yok"...




Bilindik sona rağmen şov devam etmeli...

24 Ağustos 2008 Pazar

Candy man






Christina'yı ilk gördüğümde anlamıştım zeki olduğunu yıl 1999 (What A Girl Wants)... Aptal sarışın imajını aynı dönem çıkışlı bir başkasının (Spears) üstüne göre dikerken ben o aldı başını gitti gitti... Amy Winehouse gibi Christina Aguilera'yı da sesi güçlü beyazlardan bellemişim bir kez, değiştiremiyorum. Candy Man'e çekilen klip de bir harika, böğürtlen reçeli gibi... Aynı "Hurt" klibinde ki görsellik gibi tadından yenmiyor.





Afiyet olsun

My Imagination

Pazar sabahı, 05:40... İlk aklıma gelen ezgi... Daha gün ağarmamış ben sokak sokak dolaşmaya aday bir havvakızı... Klibinden mi emin değilim fakat en keyif aldığım parçalardandır (Başka bir şarkı olsaydı da aynısını söyleyecektim. Bu konuda beni ciddiye almamalısınız)... Çillerine kurban olduğum Dolores insanüstü kişisinin de en fazla gülümsediğini gördüğümdür... Elbiselerini bana vermesi için yalvarabileceğimdir... Ne güzel saçlardır onlar ve çizmelerdir yüce Rabbim...


23 Ağustos 2008 Cumartesi

Bleesed by the Hate

Orphaned Land'in tek geçtiğim, üstüne tanımadığım parçasını büyük cömertlikle paylaşıyorum. Her zaman bunu yapmam ona göre...

Bleesed by the Hate






"Never cry"

22 Ağustos 2008 Cuma

Paylama hakkı

Çok küçük düşürücü, saçma sapan bir durum fakat var böyle bir hak. Yahut bu hakkı kendi bünyesinde gören kişiler mevcut aramızda... Paylanmak, azar işitmek beni asla rahatsız etmeyen bir eylem olsa da karşımdaki kişiye duyduğum saygı anında sıfırlanarak o zât hakkındaki düşüncelerimde ister istemez onarılamaz yaralar açmaktadır. Öyle ki bu yara asla iyileşmeyen bir şey... Bu da 24 yaşımdan sonra oluşmuş bir duygudurumbozukluğu. Affedemiyorum yani...


Eh her insan biraz bozuk değil midir?

21 Ağustos 2008 Perşembe

Ceyda evlenmiş


Ceyda Düvenci'nin evlenmesi beni çok mutlu etti...
Daha önceki ilişkilerinde başarılı olamamış ve birliktelikleri hüsranla sona gelmiş kişilerin mutlulukları beni de mutlu ediyor açıkçası... Ömür boyu sürsün bu güzel evlilik.
Bir de çok güzel olmuş ki....

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Avcıyken av olmak

Sivrisinek, Culicidae familyasından dişileri kan emerek yavrularını besleyen böcek türlerine verilen ad. Bana göre ise; geceleri kişiye buhran geçirtmeye aday, ter kokusuna müptela, uyumayan ve uyutmayan en dişi canavar.
Sivrisinek avlarken yapılmaması gerekenlerin en altın değerine sahip kuralı şudur ki; bu iğreti sese sahip hayvanı asla tavanda ve sabit durarak aramayın. Bilin ki siz aval aval tavana bakarken o ayağınızdan kan emmeye başlamıştır.


Gümüş kural; devamlı hareket halinde olun ki avınız da tedirgin olsun, sabitlenemesin bir mekana... Uçan sineği öldürmek her zaman çok daha zor olduğundan gördüğünüzde asla gözlerinizi ondan ayırmayın bilin ki o, o anda sizin en azılı düşmanınızdır.

Bronz kural; asla av piyasaya çıkana kadar kitap-dergi vs okumayın. Okumaya dalıp saatler geçirebilirsiniz, öyle ki olduğunuz yerde ışıklar açık vaziyette uyuyakalabilirsiniz.. İşte o süre itibari ile muhteşem bir avsınızdır ve düşmana yenik düşmüşsünüzdür.

Geçmiş olsun. İyi kaşınmalar dilerim...

16 Ağustos 2008 Cumartesi

"Ney"

Ne kadar uzak bir enstrüman benim dünyama... Alışık olmadığım, ilk defasında tınısını yadırgadığım. Aklıma binbir soruyu getiren, havayı şekle şemale bürüyen, havanın sesini duymama sebebiyet vermiş, 7 deliğinden aşkın saçıldığı, huzurun çalgısı...

15 Ağustos 2008 Cuma

Şehrin Aynaları


Elif Şafak'ın şimdiye kadar okuduğum ve ilk kez elimden bırakamadığım en güzel romanı bana göre, Şehrin Aynaları. Beklediğimden çok daha kolay bir dil, takibi zorlamayan olay akışı, durup düşünülesi cümlelerin mevcut olduğu bu kitap bana kalırsa Pinhan'ı ve Siyah Süt'ü gerilerde bırakmış gibi gözüküyor.

Ben isterdim ki konu romanı daha uzun tutmalıymış Elif Şafak. Özgün karakterler yaratarak okuyucuya birazcık koklatması insanı üzüyor. Ana karakterler dışındakileri de kullanarak 2-3 cilt bile basabilir bu kitabı...

Bir kaç alıntı da yapalım kitaptan iyice anlaşılsın derim ben;

''Bilmemek, kendi gölgenden korkmana sebep olur; bilmekse başkalarının gölgesinden. Biri içerden kuşatır seni, öteki dışardan'.

"Kadın inci gibidir. Bazen senelerce, bazen de ömür boyu bir istiridyenin içinde saklar kendini. Fakat bir kez gün ışığı gördü mü çabucak unutur geçmişini. Geçmişte ne kadar saklanmışsa o kadar seyredilmek ister; ne kadar kapalı kalmışsa o kadar açığa çıkmak ister. İşte o an çıkıp geldiğinde, artık ona kimse mani olamaz. Kendi bile."

''Gitmek kadere diş bileyenlerin, varmaksa kadere inanmayanların tercihiydi. Birinin kökleri geçmişte, haritası çok merkezli; ötekininse kolları gelecekte, haritası tek merkezliydi. Bu sebepten, birinde ağır basan dişilik, ötekinde erkeklikti. Kaçmaya gelince o bambaşkaydı. Kaçmak sürekli hareket halinde olmasıyla gitmeyi ve gizliden gizliye barındırdığı bir başka, bir öte mekan arzusuyla da varmayı çağrıştırıyordu. Velhasıl kaçmak, hem gitmeye hem de varmaya, ne gitmeye ne de varmaya benziyordu.''

Kitabı tavsiye ederim.

14 Ağustos 2008 Perşembe

Okula mescid yapmak

Ne alaka diyorsunuz tabii.. Ben de aynı şeyi söyledim kendi kendime Bu haberi gördükten sonra... Cumhurbaşkanın oğlu bilmem kaç yıl evvel okuluna mescit yapılsın istemiş, çünkü ibadetini okuduğu, ders gördüğü anlarda yapamıyormuş. Hatta bir de ufaktan bir kışkırtma var ki; "6. ve 7. sınıfların birer dönemini ABD’de okumuştum. O okulda benimle birlikte bir müslüman öğrenci daha vardı. Orada bize böyle bir imkân sağlanıyordu."... Bu cümleler bana Bayan Hayrünüssa'yı hatırlattı. Hani ülkeyi türban meselesinde başka dine mensup kişilere şikayet edip dava eden, mescid isteyen delikanlının annesi, Abdullah Gül'ün karısı vs... İşin bir ilginç durumu da o zamanların küçük çocuğu şimdinin delikanlısı Emre'nin, anne ve babasının bu isteğinden haberinin olmadığını söylemesi... Böyle bir şeyi siz annenize babanıza ortalokul sıralarında anlatmaz mısınız? Gülünç bir durum bu.





Şimdi bunun altınada yatan asıl söylenmek istenene gelelim biz. İlk okulda olduğunuz günleri düşünün. Yaşınız 13. Öğle tatili zili çalıyor ve öğle namazını kılmaya mescide gidiyorsunuz. Abdest alıyorsunuz okulda(!), çorapları çıkartıyorsunuz vs.. 4 rekat sünnet, 4 rekat farz, 2 rekat son sünnet. 20 dakika. Hızınıza göre değişiyor durum. Sonra, öğle yemeği yiyorsunuz ve derse giriyorsunuz. Yaş 13-14, beyinler taze... İstiyor ki bahçede koştursun dursun... Okula mescit yaptıran okul müdürnüz çok büyük ihtimalle bu düşünceyi destekleyen bir bünye... Zamanla öğle arasında koşan öğrencilerden çok mescitte namaz kılanlar mecvut. Hayal edebiliyor musunuz? Sınıfınızda oturuyorsunuz bir teneffüs arkadaşınız diyor ki "Sen kafir misin?" Diğeri muhtemelen "Kafir ne demek?" diyerek soruya soruyla cevap verebilecek kadar cahil bu konuda. Sonra ilk öğrenci başlıyor bildiği eğri düşünceleri bir diğerine empoze etmeye... Cehennemden bahsediyor ilk. , insanın içine ilk korkuyu salıp sonrasında onu rahatlatırsanız (Cennet gibi) çok daha iyi bir sonuç alınabilir.Biliyor ilki çünkü; ona da aynı şekilde anlatılmış. Zamanında namazını kılmazsa eğer Cehennem ateşinin onu kucaklayacağı salık verilmiş... En ufak bir örnek bu söylediğim şey... Sonrasında yayılan okula mescitlerle korkuyla yoğrulmuş bir gençlik ve cihad çığlıklarıyla batıya savaşa giden bir ordu... Abarttığımı mı düşünüyorsunuz... Serbestsiniz... Düşünün gitsin...

Janis söylüyor, ben duruyorum...

... Ve dinlerken duyduğum keyfi asla kelimelerle anlatamayacak olmam ve sizin de anlayamayacak olmanız büyük kayıp.



11 Ağustos 2008 Pazartesi

Kahveleri içtik, dedik ki teyzeye; "hadi fal bak"... Dedi ki; "çok güzel"... Sonra dedi ki; "birşeyler var böyle üstüste hayvanlar, hah! aynı menemen çalgıcıları gibi"... Sonrası için bir şey diyemicem. Güzel işte daha ne?

Bazı kişiler kimseyle ilişkilendiremiyor bu masalı ?!?!

"ay çiçeği: ay çiçeği güneşe aşık olunca, gülmekten kırılmış bütün bitkiler. 'güneş gökyüzündeki tahtından bir an bile ayrılmaz. kudretli ve ulaşılmazdır. sen kim, o kim. vazgeç bu sevdadan,' demişler hep bir ağızdan. ay çiçeği sesini çıkarmamış. sevdalı gözlerini dikmiş güneşe; bakmış bakmış bakmış.uzun müddet hiçbir şeyin farkına varmayan güneş, nihayet bir gün, ay çiçeğinin bakışlarını hissetmiş üzerinde. önce geçici bir heves sanmış ama zamanla yanıldığını anlamış. ay çiçeği öyle inatçıymış ki, güneş tahtını nereye taşıdıysa, yılmadan usanmadan o yöne çevirmiş başını.derken bir öğleden sonra, artık bu takipten bıkan güneş sapsarı gazabıyla kavurmuş ay çiçeğini. daha ay çiçeğinin üzerinde simsiyah duman tüterken, insanlar akın etmişler olay mahaline. 'yaşasın!' demiş içlerinden biri. 'şimdi ne güzel çitleriz bu aşkı.'
aynı gece televizyonun karşısında acıklı bir aşk filmine gözyaşı dökerken, çitlemişler ayçekirdeklerini."
Elif ŞafaK
Mahrem

E? Bugün Pazartesi

Haftanın bu ilk gününe serin serin merhaba derken işe gidecek kişilerin meşhur soyut pazartesi sendromuna 5 kat daha eklemek için "Pinhani" söylüyor efendim "Haftanın sonu"...

10 Ağustos 2008 Pazar

Tatil insanı Elif'in de şehre ayak basmasıyla yalnızlığıma sırtımı döndüm umursamadan.
Ayrıca bir sevindirici haber de yarın işin başlayacak olması. Muhteşem bence...

O halde dinlemekten inanılmaz keyif aldığım aşağıdaki parçayı Elif'e ve kendime armağan ediyorum =p





i could be there when you land

Bagua

Biraz evvel renklerin insan üstünedeki etkilerini araştırırken bu siteye denk geldim. Diyorki;

"Feng Shui uygulamasında zaman içinde değişik ekoller sözkonusu olmuştur. Bunlar içinde, Feng Shui Dünyası olarak bizim benimsediğimiz ve önerdiğimiz ekol, Pusula okulu öğretisidir. En klasik öğreti olan bu ekol, pusulanın gösterdiği yönlere göre mekanı 9 bölüme ayırmayı öngörür. Bu dokuz bölüm hayatımızın 8 önemli boyutunu ve enerjinin çıkış noktası olan merkez bölümünü içine alır. Hepimizin sağlık, aşk, zenginlik vb. gibi hayattan pekçok beklentisi vardır. Ve bu beklentiler Bagua haritası üzerinde yönlerle ifade edilir. Sonra bu yönlerin sevdiği elementlerle o bölgeler beslenir ve denge kurulur."

Şimdi biri bana detaylı olarak anlatabilir mi bu durumu?

Huzurlu olabilmek için ne renk bir halıya, yatak örtüsüne, perdeye ve avizeye gereksinimim var? Benim gibi hayatı odasından takip eden ve oradan müdehale etmekten zevk duyanlar için renklerin seçimi nasıl olmalı?
Uyum delisi olan ben için bile ciddi büyük bir problem bu söylediklerim.
Yasaklansın:
1- Düğün konvoyları buna ek olarak korna sesi
2- Enes overlok magazasının sokak sokak dolaşan ve kesintisiz anons yapan lanet arabası.
3- Sokakta köpek gezdirmek buna ek olarak köpek havlaması.
4- Sokakta bağırmak, birine seslenmek.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Benim de aklım var dolanan peşinde

Yasemin Mori'yi dinlerken bir müzikal izler gibi hissediyorum.
Günün şarkısı da "Hayvanlar" albümünden gelsin.



bazen keserdim, biçerdim
yakardım giderdim belli ki sorun bu!
hem de yanardım, dönerdim
gün olurdu sönerdim
sabit kalsam olur mu?

zaten yıprandım, yırtardım
gerekirse bağlardım ama hep geç olurdu!
şimdi duruldum
sana inanır dururdum
bir de seni başıma taç yapardım!

ben seni dinlemedim
sen beni anlamadın
cevapsız soruların
boynumda kolların, al senin olsun!
sen beni yenemedin
çünkü ben senle oynamadım!
kurnaz oyunların, çıkmaz bu yolların
al senin olsun!

çünkü güzeldin, üzerdin
etrafta dönerdin, ama gitmen kolaydı
düşününce geçerdim, bir oh çekerdim
nasılsa tek kişilik bir oyun bu!
zaten yıprandım, yırtardım
gerekirse bağlardım ama hep geç olurdu
sonra yorardım, sorardım;
sorun ne?
benim de aklım var dolanan peşinde

sen beni dinlemedin
ben seni anlamadım
cevapsız soruların
boynumda kolların, al senin olsun!
sen beni yenemedin
çünkü ben senle oynamadım!
kurnaz oyunların, çıkmaz bu yolların
al senin olsun!

dersin "bugün"
her gün aynı...

Dünya'nın ağzını açık bırakan Beijing 2008 açılış töreni

08/08/08 saat 08:08'de Pekin'de yapılmış 29.olimpiyat açılış törenini izledikten sonra bu yıl Trt-3 ekranlarında bol bol Çinli göreceğimize inanılmaz sevindim. Ömrü hayatımda böylesine muhteşem bir organizasyonu bir daha izler miyim emin değilim.




En eski uygarlıklardan biri olan Çinliler, Dünya'ya kazandırdıklarını, kültürlerini yansıtma şekilleri, kendilerine özgü dilleri, giyim kuşamları, duruşları ve bana göre en önemlisi de yaratıcılığın, orjinalliğin, disiplinin getirdiği başarılarıyla ne kadar gurur duysalar azdır diye düşünüyorum.

Yine çekik gözlü insanların Beijing 2008 'de ağzımı açık bırakan 3 boyutlu gösterileri, parşömen kağıdını bizlere yakından göstererek tanıtması, yüzlerce göstericinin davullarıyla yaptığı "hoşgeldiniz" bölümü ve geri sayımı , özel Çin operasının verdiği huzur, giydikleri temsili kıyafetlerle Çin'in kainatın tüm renklerinin karıştığı bir yer olduğunu, ipek yolu kompozisyonun bir kadın tarafından sembolize edilmesi, tarihinin ilk zamanından bu güne kültürlerine deli gibi bağımlı olmaları gıpta edilesiydi. Bunların yanında günümüzde hala yenilik peşinde olduklarını da yerçekimine karşı koyma, sembolik dünya maketi üzerinde koşan atletlerle ve olipiyat ateşini yakma biçminin yine bir atletin stadyum çatısında uçar vaziyette tam bir tur atarak gösterilmesi bunun çok güzel bir kanıtıydı.

Teknik olarak sadece sahne içinde 15.000, stadyum dışında yaklaşık 600 kişinin görev aldığını ve 1 yıla yakın bir süredir provaların sürdüğünü düşündüğümüzde verdikleri emeğin büyüklüğü ve kutsallığı asla yadsınamaz.











Küçük bir kızın uçarak bir uçurtmayı uçurması her ne kadar muhteşem bir kurguyla bizlere gösterildiyse de Dünya'nın kuzeyinde hemen yanıbaşımızda Rusya'da Gürcistan'da, Irak'ta, Filistin'de ve daha bambaşka yerlerde savaşın çıkmazında öldürülen çocukları aklıma getirmiştir.


Saygılar sunarım.

8 Ağustos 2008 Cuma

Canımın dörtte üçü olan kardeşime....


İlk rujumu sürüp de sokağa çıktığımda rujun rengi kırmızı üstümdeki tişört mor, altımdaki şort ise yeşildi... Ezgi'ye "hoşgeldin" demeye hastaneye gittiğimde yanımda rahmetli babannem vardı... Yeşil başörtüsüyle... Sımsıkı elimden tutmuş ve her zaman olduğu gibi hızlı hızlı koştura koştura, az zamanda gelivermiştik partinin olduğu yere... Hastanenin kapısına geldiğimizde babam gördüğü manzaradan pek memnun olmamış ki gürlemişti ruj hadisesine... Yine hızlı hızlı başörtüsüyle silivermişti babannem dudaklarımı, panikle... Halbuki daha 8 yaşındaydım ve yeni doğmuş kardeşime "hoşgeldin" derken güzel gözükmek istemiştim.

Bizi tanıyan hemşireler, -ki Sevinç teyze, yengem vs.. pür dikkat beni izliyorlardı bekleme odasında... Kıskançlık belirtisi görmek için gözleri bana dikilmiş bense dışarda yediğim zılgıtın burukluğu ile neyin geleceğini az bir merakla oturuyordum deri kahverengi koltukta... Hem ben ısrar etmiştim "benim de kardeşim olsun" diyerek anneme, tüm cehaletimle... =) Sonra beyaz bir bez parçasına sarılmış kara kafalı, uzun suratlı bir bebeği koydular kucağıma itinayla... Aman kafasını tut bilmemne... Devamlı soruyorlar tabi; isim düşündün mü? Ne olsun adı? Abla oldun artık... Doğrusu ismini ilk "Ece" olarak düşünmüştüm. Sonra "Bûse" de olabilir dedim. Nedense? Nitekim "Ezgi" oldu Vedat amcanın isteği üzerine. İyi bir isim mi hala kararsızım. 1989 Ağustos sıcağının 7. günü işte böyle koşturmalıydı...

Ezgi büyüdükçe bana hiç benzemediği ve benzemeyeceği çıktı ortaya... Beni örnek almadığı gün gibi meydanda olan, soğuk gözüküp çok daha sıcakkanlı, asi gözüküp daha saygılı ve ağır başlı, yeteneksiz olup çalışınca her haltın üstesinden gelebilen hırslı ve başarılı bir zat oldu kendileri.

Her doğum gününde benim de büyüyüp yaşlandığımı göz ardı ederek diyorum ki; Nice nice mutlu, ereklerinin ardından sağlam adımlarla, mantığınla, kocaman ve kırılgan kalbinle, kuvvetli iradenle geçireceğin yıllar dilerim ablacım, sen ki canımın dörtte üçüsün her daim...


Eh buna istinaden günün parçası da Ezgi kişisine gelsin bakalım...




7 Ağustos 2008 Perşembe

My hearts a tart, your body's rent



Günün şarkısı Placebo - Every You Every Me
Hatta bundan sonra her günü bir adet şarkı ile taçlandırmak istiyorum...

my hearts a tart, your body's rent
my body's broken, yours is spent

Sex and the City için konuşuyorum

Hayatında ilk kez Sex and the City izlemiş bir ba(ğ)yan olarak konuşuyorum;

1- Sadece 3 kitap yazarak nasıl bu kadar zengin olunduğunu...

2- 4 arkadaş arasında nasıl fesatlığın ve kıskançlığın olmadığını...

3- 40 yaşından sonra 10 yıl birlikte yaşanmış bir adamla neden evlenildiğini...

4- Tüm hayatın moda üstüne kurulu olmasının mantıksızlığını...

5- Moda adı altında neden bu kadar rüküş olunduğunu...

6- Marka tutkusunun kadını nasıl esir aldığını...

7- 6 aydır kocası ile sex yapmayan kadının kocası onu aldattığında yaşadığı bunalımın saçmalığını...

8- Hayatta iyi-kötü ne olursa mutlaka sizin safınızda yer alacak dostların olması gerekliliği...

9- Mutlu olabilmek için bir koca dolap elbisenin bana da yetebileceği...

10- Özendirici bir hayatın filmi olan Sex and the City, yanlız olan kadınlara; "oh iyiki yalnızım, dünya ne güzel, etekler, blüzler, ayakkabı ve çantalar" felsefesi ile kadın bireyselliğini ayyuka çıkartacağınından yasaklanması gerekliliği...

11- Oturup bir erkek için yemek yapmanın, onu mutlu etmek adına sadece onu düşünmenin, hayatı ona adamanın saçmalığını,

12- "Seni seviyorum, fakat kendimi daha fazla seviyorum" cümlesinin avuç içine yazılarak her unutulduğunda bakılmasının ibadet haline gelmesi gerekliliği...


Bu saydıklarım dışında anladığım tek bir şey var... O da; Bir erkek kim olursa olsun, her zaman kadının canını yakabilecek bir varlıktır. Kadın dediğin ise en büyük zaafı aşka yenilerek canının kanayan yerine gözünü kırpmadan alkolü basabilecek kadar cesaretli bir mahluktur. Bu bakımdan erkekler güçlü kadınları sevdikleri kadar fazla yaklaşmamayı kendilerine bir görev bilirler...

Evet bu kadar....


6 Ağustos 2008 Çarşamba

Facebook'ta arayacağım kimse kalmadı, nihayet tükettim derken bir de baktım yeni arayüzü ile çıkıverdi karşıma... Şimdilik göz alışma devresinde fazla dağınık, ne nerede belli değil konumunda... Bunun yanısıra bu karmaşa çok daha sosyalmişim hissi uyandırdı bende... Bir de şu arayüz renkleri ile oynayabilsek hani Lastfm gibi seçenekli falan olsa güzel olmaz mı ki?

5 Ağustos 2008 Salı

Halit Kayra


Ben size Kayra bebekten bahsetmiş miydim? Tabii ki daha onu dünya gözüyle göremediğimden bahsetmemişim =)
3 Temmuz 2008 günü kuzenimin bir tane oğulcuğu oldu... Halit Kayra, ismiyle yaşasın inşallah.

Laik, ateist, agnostik, aczmendi aynı cümlede olur mu?

30 Temmuz 2008'de Zaman Gazetesi köşe yazarı Ali Bulaç'ın Güngörende yaşanmış acı olay hakkında yazdığı Sözün bittiği yer başlıklı yazısından bir paragraf yayınlamak istiyorum.

"Başkaları da var! İstanbul'un göbeğinde, Ali Sami Yen'de Metallica adlı müzik grubu bir konser verdi. Türkiye'nin her tarafından 40 bin kişi toplanmıştı. Programın başlamasından 15 dakika önce, konserin verildiği yerden birkaç km ötede, yani Güngören'de cesetler parçalandı; kol bacak havaya uçuştu. Bu laik, ateist, agnostik, aczmendi müsveddelerinin de umurunda olmadı. Transa geçmiş vaziyette kafalarını sallamaya devam ettiler; tepindiler; kendilerine özgü ritüelleriyle satanizmden ödünç tapınmalar yaptılar. İçtiler, bağırdılar, gürültüyü bastıran gürültü cinsinden müzikleriyle İstanbul semalarından arşa yükselen çığlıkları, bedenleri parçalanan masum insanların feryatlarını bastırmaya çalıştılar. Ve elbette sorumsuz gazete ve televizyonların boy boy yayınladığı kanlı ceset görüntüleri. Bu, kan tutmasının insana vahşeti teşhir ettirmesidir! "
1-Laik: Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan.
2-Ateist: Tanrıtanımaz.
3-Agnostik: Tanrının var veya yok olduğunu bilemeyen, her iki kavramın da kanıtlanamayacağını savunanların bir nevi sıfatıdır. *
4-Aczmendi: Ba$lari olan Muslum Gunduz'un Fadime Şahin'le basilmasi sonrasinda medyanin bir donem odagi olmu$, headbang yaparak yaptiklari ayinlerle Olacak o kadar'a da malzeme olmayi ba$armi$ tarikat.. **
5-Satanizm: Şeytan'a tapma.
6-Metallica: Trash metal tarzı müzik yapan efsanevi grup.
Bu yazıya ve benzetmelere ithafen anlaşılıyor ki ben; laikim, ateistim, agnostikim, aczmendi ve bunların yanında bir de satanistim. Laiklik dışındaki nefret kusma durumlarını bir şekilde anlayabilirim yapılan müzikten (!) ötürü fakat, laikliğin ne ilgisi olduğunu sanırım kendi kişisel çıkarının uyuşmaması sebebi ile araya sıkıştırdığı bir kelime olduğunu düşünüyorum.
Sayın Bulaç'ın yazısının tamamını yukarıdaki linkten okuyabilirsiniz. Fakat ben; cahilliğin ve hedef göstermenin bu kadarına pes demek istiyorum. Konu patlamada hayatını kaybetmiş kişilere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

* mr. loner ** ssg

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Rüyamda gözleri oyulmuş, el bilekleri yarıya kadar kesilmiş ve sarkmış bir çocuk görmem herşeyin kötü olacağı anlamını taşımaz. Aslında onun gözlerini ve bileklerini dikmem bir şeylerin iyiye gideceğini gösteren yeğane durumdur. Olmadı kafayı yerim... Evet, en kötüsü bu olur.

3 Ağustos 2008 Pazar

Sıradaki izlenilebilirler

1- Brideshead Revisited



2- Mamma Mia




3- Wall-e





Hors de Prix


2006 yapımı Hors de Prix ; audrey tautou'nun cüretkar duruşu bana itici gelmişse de, başrol erkek oyuncusu (Gad Elmaleh) yeterli olmamışsa da konu itibari ile değişik ve eğlenceli filmdi. Başkalarının paralarını (genç sevgili ve jıgolo olarak) yiyerek ömür geçirmek ne güzel ve rahatmış bunu da anlatmışlardır bize. Oh ne rahat gelsin havyarlar gitsin şampanyalar. -Boşuna çalışıyoruz biz zaten-. Filmin en güzel sahnesi konu erkeğimizin (asıl mesleği garsonluktur) kız (asıl mesleği yaşlı ve zengin erkeklerle birlikte olmak) ile biraz daha vakit geçirebilmek için emeklilik planı nı dahi gözden çıkartması ve son kuruşuna kadar yitirmesidir ve bundan asla gocunmamasıdır.

- "hımmm; isterdim ki... isterdim ki..." repliği ağza dolanmıştır.
Sonuç olarak aşk paraya galip gelmiştir. Zaten gemeseydi film de olmazdı diye düşünüyorum.
Rüyamda;
1-Şeytan çıkarttım.
2-Şeytanın gözlerinin fıstıkyeşili olduğunu gördüm.
3- Apartman merdivenlerin en tepesinde oturup gelene geçene selam verdim. Çok kalabalıktı.
4- Hikmet. Gri takım elbise giymiş Hikmet. Yakışıklı Hikmet. Kim Hikmet be???
5-Sarı çizgileri olan siyah bir "serçe" marka araba ve içinde yine rengarenk giyinmiş kenar mahalle delikanlısı gördüm.

Annem börek yapmış söylemesi ayıp, afiyet olsun bana...
Artık barlardaki sesi, kalabalığı ve hengameyi kaldıramıyorum... Başım ağrıyor...

2 Ağustos 2008 Cumartesi

dailymotion.com

Youtube yokluğunda keşfettiğim konu siteden klip izleyerek zamanımı geçiriyordum. Sonra bir sabah sitenin linkine tıkladım şöyle dedi;

"Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir"

Bu ibare ile sinirlerimi bir güzel germiş, isyan bayrağımı omuzlamışımdır.

Bilmiyorum kaçınız farkında fakat; dış dünya ile yavaş yavaş iletişimimizi kısıtlamaya çalışan iç güçlerin son olayıdır belki de... Bir kısım gündemi Ergenekon , "akp" kapatma bilmemnesi diye meşgul ederken bir diğer kısım da sansürü dayıyor bir tarafımıza haberimiz yok. Ben sevmiştim bu siteyi. Artık o da yok... Zaten dünyanın doğu taraflarında bir yerlerde blog yazarlarını da idama çarptırarak asıyorlar ortalık yerde. Gidiş iyi gidiş değil... Söylemiyeyim diyorum ama söyletiyorlar yani... Nurcu bir arkadaşımın demesi üzerine; "Sen gerçekten bu ülkeye şeriatın geleceğine inanıyor musun? Keh keh keh"

1 Ağustos 2008 Cuma

"ölümüm herkesinkinden başka türlü olacak
bunu allahım gibi aşikâr biliyorum
kim ne derse desin biliyorum içime gün gibi doğuyor
on bir gün aç ve susuz gözlerinin içine bakacağım
on ikinci gün jiletle damarlarımı keseceğim"

Attila İlhan
Kariyerimiz (kadınları kastediyor) ne kadar önemli?

Böyle abuk testler geliyor mailime. Yani bir insan için kariyer ne kadar önemli olabilir ki? Yahut kariyer bir kadın için ne ifade ediyor? Hırsla ilgisi var mıdır bu kariyer doruklarında gezme durumunun? Yoksa her geçen gün büyüme isteği diğer eksiklikleri gözardı etmek, saklamak için mi? Belki de toplum içinde sükse yapmaktır sebep. "Ben falanca şirketin bilmemne departmanı müdürüyüm" demek için mi bu kasılmışlık bu erkek dünyasına köpekbalığı edasıyla dalmak? "bir arabam var, üst düzey yöneticiyim, 3 dil biliyorum, ayda 2 kez solaryuma girip bilmemne karınağrısı markadan giyiniyorum, planlarım arasında çocuk yok, gereksiz kilo almak istemiyorum vs vs vs..."

Size bir şey söyleyeyim mi? bu tarz kadınların belirli bir oranı kesinlikle ev hanımlarına özeniyorlar. Ve bir çoğu bekar.

Bu bağlamda teste cevap olarak kariyerin canı cehenneme demek istiyorum.