30 Mayıs 2008 Cuma

Kendim

"...Dün sabaha karşı kendimle konuştum.
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum."
Özdemir Asaf
Derler ki; rüyada kan görüldüğünde bozuluverirmiş tüm ahengi, tabiri... Çöpe dönermiş... -ki ben senebesene rüya çöplüğümde yaşar gidermişim. En son rüyamda dişlerimin döküldüğünü gördüğümde hayatım bataklığa dönmüştü. "Bu kez belime kadar çizmelerimi giydim bekliyorum" diyordum ve bir de baktım elime kan damladı... Ben kanın bana verdiği rahatlıkla üst dişlerimi perde kopçası gibi birbirine bağımlı vaziyette söktüm. Acısız, tasasız... Bundan sonra düştüğünü göreceğim hiçbir dişimi bırakmadım kanın sayesinde... Rüyalarım da ben de dişlerden kurtulduğumuza seviniyoruz.


***


Eskiden köye gittiğimizde annem beni eğlendirmek için gelincik çiçeğinden gelin yapardı... Birazcık elinizde sıkı tuttuğunuzda yırtılırdı yaprakları, kısa süreli bir gelin olurdu anlayacağınız. Bu yıl en çok gelincik çiçeği gördüğüm yıldır.

***

Ayrıca; bu okuduğunuz blog gün ve ay itibari ile tam 1 yıldır bizlerle.

Tebrikler ben...

Ps: Fotoğraf bana aittir.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Tolga geldi güzel oldu


Şubat ayında dünyaya gözlerini açmış Aslı'nın Can'ından sonra şimdi de halamın Tolga'sı geliverdi 15 gün evvelinden. Şimdiki çocuklar pek aceleci azizim. Küçücük bir insan, şaşkın bakıyor neye baktığını bilmeden. Ağzını açıyor, dilini çıkartıyor, ellerini emmeye çabalıyor... Arada ekşitiyor suratını "ağlıcam bakın" diyor kendince...
Dünya To.To'ya iyi bir mekan olsun istiyorum. Yukarıdaki ilk fotoğrafı gibi huzurlu olsun tüm uykuları...
Sülalemiz erkek dolmaya devam ederken, bizlerin kıymeti artar belki diyorum ya neyse =)

27 Mayıs 2008 Salı

PunkReas


Açıldığı andan itibaren devamlı takibimde olan Punkreas bir müzik haberleri sitesidir. Konu yelpazesi genişliği bir yana bence güzel bir tasarıma sahip.
Bakmadan geçmeyin lütfen...
Başı boş ve sorumsuz bir cinsel hayat, nesillerin bozulmasına, insanlar arasındaki gerçek sevgi ve rahmet duygularının yok olmasına, düşmanlık ve anlaşmazlıkların çoğalmasına, ruh ve beden yönünden pek çok hastalığın yayılmasına yol açmaktadır. Bundan dolayıdır ki, müslümanların iffet ve namuslarını korumaları Kur'an'ın bir emridir (en-Nûr 24/32, 33).

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Uykusuz Web Site


Eylül 2007'nin başında İlk sayısını yanayakıla beklediğim Uykusuz'un mevcut internet sitesini nihayet açtılar. Hem de öyle bir açtılar ki beklediğime değdi sanki... Site tasarımı bence çok hoş... Menülere rahatlıkla ulaşılması bir yana "son eklenenler" kısmı takip açısından etkileyici. Kim uyuyor kim ayakta anlayabiliyoruz. Benim dikkatimi çeken diğer bir durum da konu Uykusuz çizer ve yazarlarının blogları niteliğinde olan sayfaları... Rss yöntemi ile takibi basit, kolay ulaşılabilir. Ve tabii ki kafasına şapka niyetine cezve geçirmiş Fırat...


20 Mayıs 2008 Salı

O '3 Nokta' Çocukları

Yeni yerli filmimiz O... Çocukları 16 Mayıs 2008'de vizyona girmiş. Şimdiye kadar olan tepkilere bakılırsa gayet güzel bir film olduğunu anlıyoruz, tabi izlemeden bilemeyiz. Bunu da unutmayayım ve izleyeyim diye yazıyorum buraya...




HoTeL Rwanda

Tam 12 gün bekledi konsolun üstünde kendinden yeni filmlerin izlenip bitirilmesini. 7 saat yolculuk yaptı kırlara, sonunda yine döndü aynı konsol üzerine... Ve dün gece nihayete erdi HoteL Rwanda... Saklı gizli kalmış, umursanmamış bir katliam, vahşet, soykırım. Dünya oturmuş bir korku filmi izler gibi izlemiş 1994 senesinde, uyku vakti geldiğinde gidip uyumuş rahat rahat ve sabahında devam etmiş koltuğundan kumanda ederek haber programlarını... Rwanda'da olanlardan sorumlu Belçika, Fransa vs diğerleri hala yok sayarken bu kardeşin kardeşe kırdırılmasını adanın biri çıkıp filmini çekmiş Hutu ve Tutsi savaşını.
2004 yılının 11 Eylül'ünde izleyenlerin karşısına çıkan bu filmi Terry George yönetmiş ve Keir Pearson ile beraber kaleme almıştır. Başrollerini Don Cheadle, Sophie Okonedo, Ahmed Panchbaya paylaşmış olup 17 buçuk milyon dolar'a mal olmuştur. Ayrıca en iyi 250 film içinde 50. sıraya oturmuştur. Ben bu filmi anlatmak istemiyorum... Bulun ve izleyin..


Trailer için tıklayınız

12 Mayıs 2008 Pazartesi

L'ultimo Bacio


Her yaşın aşka, evliliğe, ayrılığa, siktir edip gitme isteğine, diğer yandan kalma isteğine, aldatmaya, aldatılmışlığa, mutsuzluğa, nefret ile aşkın karışımı olan öfkeye olan bakış açısını gözümüze sokan muhteşem filmdir. Filmin ilk yarısı bittiğinde "erkeklerden işte bu sebeplerden nefret ediyorum" dedim. İkinci yarısında çocuğunu bekleyen bir kadını, sevgilisini aldatıp, yine ayrıldıkları gece 18'lik Francesca'ya koşan Carlo [Stefano Accorsi] sabahında her iki kadını da ne kadar üzdüğünü farketmeden ayrıldığı sevgilisine (tamamen kaybetme korkusu) koşar, fakat daha hayata yeni adım atmış olan Francesca'yı [Martina Stella] kırar paramparça yapar. Bunu da Carlo'nun anahtarlarını aramak için merdivenlerden geri döndüğünde, Francesca'nın "anahtarlar bende" dediği andaki boş ve çaresiz bakışıdır. Buradan da anlaşıldığı gibi Carlo bencil domuzun tekidir.


Diğer yandan aldatıldığını anladığı andan itibaren Giulia [Giovanna Mezzogiorno], her kadının davranacağı biçimde davranır. Telefonun yanında bekler, arar, ulaşamaz, hırslanır, hırsından ağlar, kapıda bekler. Adam geldiğinde üstüne saldırır, sebebi aşktır. Hazmedememedir. Ve o tipik-bilindik, 'a bu benim lan' dediğimiz soruları sorar. "Seviştiniz mi? Öpüştünüz mü? Benden güzel mi?". Daha önceki sahnede babasını aldatan annesine yaptığı konuşmada; "herkes aldatılabilir, babam bunu sorun yapmayacaktır " lafı da böylece kendisinde patlar farkında olmadan. Dikkat edilmesi gereken bir ayrıntı da bana göre baba ve kızın karakter olarak inanılmaz tutarlı olmasıydı. Anne ise çok zıt bir karakter çiziyordu ve bence bu doğallık harika yansıtılmıştı.

Film tabi bu iki kişiyle sınırlı değildir. Aslında çok fazla kişinin filmidir. Eski sevgilisine bağımlılığı olan marco, onu unutabilmek için Afrika'ya kadar gideceğini haykırmaktadır. Her ne yaparsa yapsın onu unutamaz ve bu durum nefrete, öfkeye dönüşür. Diğer yandan evlenmiş ve bir çocuğu olan başka bir kişi vardır. Adriano, evliliğin ve doğan çocuğun karısıyla hayatlarını değiştirmesine izin vermiş, ve çift artık birbirlerini sevmediklerine inanmışlardır, bu durumu kurtarmak adına hiçbir şey yapmamaktadırlar. Tabi Adriano yine çareyi kaçmakta ve evi terketmekte bulur. Sanırım Alberto aralarındaki en şanslı kişiydi. Tek başına yaşadığı bir hayatı, her gece başka hatunlarla olabilmesi vs diğer iki kişiyi o kadar cezbeder ki gidip bu üç kişi piercing yaptırırlar. Özgür olmalarının bir kanıtı olarak görülebilir bu davranış. Ne istersem yaparım durumudur. Fakat filmin anafikri Giulia'nın annesinin evi terkedip bir süre yalnız yaşamasının ardından yaşadığı boşluk anında söylediği şu cümlededir;

"özgürlüğümü ne yapacağımı bilmiyorum"
Bu muhteşem film; Gabriele Muccino 'ya aittir.


10 Mayıs 2008 Cumartesi

Nocas mi srce pati

Ljiljana Buttler'in "Nocas mi srce pati" isimli bir şarkısı varmış sözleri de şöyleymiş;

sta ce mi zivot bez tebe dragi
kad drugu ljubav
ne zelim da imam
sanjam te sanjam
skoro svake noci
samo si ti u srcu mom
nocas mi srce pati
nocas me dusa boli
tesko je kad se voli
kad ostanes sam
jesen je tuzna vec odavno dosla
uzalud cekam uzalud se nadam
o majko moja koliko ga volim
samo je on u srcu mom

Hatta Arkadaşım Unbeknown the black'e göre çevirisi de şöyleymiş;

sensiz hayat neme gerek sevgili.
başka bir aşkı,
istiyor değilken ben..
rüyamda görüyorum seni,
bir süredir her gece.
sadece sensin benim kalbimdeki.

bu gece ızdıraptayım,
bu gece ruhum acıyor.
ağırdır seviyor olmak,
hele yalnız kaldığında.

hüzünlü sonbahar çoktan geldi..
nafile bekliyorum, nafile umutlanıyorum.
ah anam benim, ne kadar da seviyorum onu.
kalbimde bir tek o var..

Ben şahsen sözlerine bayıldım... Şarkıyı
bu siteden dinleyebilirsiniz.

8 Mayıs 2008 Perşembe

X is no longer listed as "single"

Ne zamandır yazmak istiyordum bu sabahın körüne kısmetmiş. Uzun zamandır dikkatimi çeken bir facebook durumu vardı, bu sabah "Home" kısmında yakın arkadaşımın da aynı hinliği yaptığını görünce dayanamadım.

Genellikle erkekler Facebook kariyerlerine "single" olarak başlıyorlar. Sonrasında hayatlarına bir hatun giriyor ve o "single" yazısı orada durmaya devam ediyor. Anladığım kadarıyla "In a Relationship" yazmak yemiyor... Yani adam gibi "kardeşim, benim bir ilişkim var bak aha da duydu cümle alem" demek yerine, "bekarım ben hala ama dur hatun kızdı 'neden öyle yazıyor orda diye' en iyisi ben medeni halimi saklıyım da ne kısmetimi kapatıyım ne de hatunu kızdırıyım" mantığıyla kariyerlerinde doruk noktasına çıkıyorlar. Bazı hatunlar da bunu yiyor sanırım... Halbuki kişi bir ilişkiye başladığında heyecanlanması gerek, tam anlamıyla seviyorsa karşısındakini bunu herkese haykırma isteğiyle dolup taşması lazım gelir, Ya da bana göre aşk kavramı siz insanlarınkinden biraz farklı sanki... Tabi bundan daha beteri de mevcut; mesela evli olduğunu saklayanlar gibi :)

Bilmem Kim is no longer listed as "single."

Yine de beni sevmeseler de sözüm kadınlara; yemeyiniz böyle numaraları... Bininiz adamın tepesine yazdırınız oraya ilişkinizi. Sonrasında sadece sizin sayfanızda kek gibi duruyor "In a Relationship" falan filan.. Komik duruyor :)

Benim bu laflarım şimdi yola çıktı yerine ulaşmasına ramak kaldı siz bunu okurken sayın okuyucu.

7 Mayıs 2008 Çarşamba

Kimine göre ayakkabı, bana göre kremlerdir hastalık olan...
el
ayak
yüz
göz altı
dirsek
boyun
gece
gündüz
.
.
.
of
of

6 Mayıs 2008 Salı

36



36 Yıl...


Geçip giden, 36 tane 365...


06/05/1972










Mare Nostrum
En uzun koşuysa elbet
Türkiye'de de devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak ...
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi...
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana cocuk,
Aşk olsun

Can YüceL

1 Mayıs 2008 Perşembe

My life without me*


Ölüm üzerine farklı bir yapıt.
isabel coixet dün gece izlediğim bu filmiyle başarılı bir yönetmen olduğunu kanıtlamıştır.

İki kız çocuğu annesi 23 yaşındaki Sarah Polley (Ann) karın ağrısı nedeniyle gittiği doktordan 2 ay ömrünün kaldığını öğrenerek ağzındaki şekerleme ile evine döner. Bu durumu sadece kendisine saklayan Ann, deniz gözlerinden akan yaşları silerek bu 60 günde neler yapacağına dair bir liste yazar. Bu listede - Kızlarına her gün "seni seviyorum" demek. - Birini kendisine aşık etmek. - Kocası Don'dan başka bir erkekle daha sevişmek. - Saçlarını değiştirmek. - Düşündüğünü anında söylemek. -Takma tırnak taktırmak. - Don'a çocuklarını sevecek bir eş bulmak gibi maddeler vardır.
Filmdeki asıl unsur ölümü dışarıdan değil de, kendinizi Ann'in yerine koyarak birebir hissetmenizdir. Filmin açılış sahnesi yağmurun altında ıslanan ve yağmur damlalarını tüm bedeninde hissetmeye çalışan Ann'i görürüz. Hissetmek, yaşadığını anlamak... Kendini biraz olsun şanslı görmek... Bunun yanısıra Ann bizlere daha önce hiç farketmediğimiz bir gerçeği hatırlatır; "Kimse süpermarkette ölümü düşünmez."
Gerçekten de öyle mi?

Ann, bu 60 gün içinde aşık olur, kendine aşık eder, sevişir, Don'a bir eş bulur, takma tırnak taktırır ve en önemlisi de kızlarının 18. yaş gününe kadar her yıl için bir adet doğum günü kaseti doldurur.

İzlenmesi gerektiğini düşündüğüm bir film "Bensiz Hayatım". Çünkü ölmek sandığımız kadar kolay bir şey değildir. Ve Ann'in son söylediği cümle ise hep hatırlanacaktır tarafımdan; "İnsan ölüyken pişmanlık bile duymaz"