20 Aralık 2013 Cuma

Kitap Tavsiyelerim

Uzun zamandır yazamıyorum fakat bu kitap okumuyorum anlamnına gelmiyor pek tabi ki... Dünyanın dönmesi için kitap okumayı atlamıyoruz değil mi arkadaşlar. Aralık ayı okuduğum efsane kitaplar;
 


 
Ferhan Şensoy'un kalbimi çalması için bu iki kitap yetti bana. 2. kez okumam Aralık ayı soğuğuna denk geldi çok da iyi oldu.
 


 
 

*Spoiler
Stephen King acamın bu iki efsane kitabını ardarda okumam ise tam bir tesadüf oldu diyebilirim. Şöyle ki  Dolores Claiborne'de konu itibari ile bir kadının kocasını öldürmesini ve kuyuya atmasının detayları anlatılırken, o duygu okuyucuya geçirilirken Zifiri Karanlık Yıldızsız Gece öykü kitabında anlatılan ve beni çok etkiliyen ilk öyküde ise bir adamın karısını öldürüp kuyuya atma macerası ve sonrası anlatılıyor. bir kuyu ve iki cinsin eşlerini öldürme sebepleri ve sonrasında verdikleri apayrı tepkiler iki farklı kitapta birbirinden bağımsız anlatılmaktadır. Ayrıca Dolores Claiborne kitabının güzel bir filmi vardır. Ama kitabı okumadan filmi izlemeyin derim. Ben çok etkilendim şahsen.

Tavsiye ederim.
 

22 Ekim 2013 Salı

Neden yokum?



Çünkü elime geçen herşeyi boyuyorum, ölmeden aklımda olan tüm kitapları okumaya çalışıyorum, diğer yandan sözlükte kelimeler döşeniyorum ve telekinezi yoluyla buraya bağlanmaya çabalıyorum fakat olmuyor sanırım.

kendinize iyi bakın! Öptüm! Bye!

4 Mart 2013 Pazartesi

Evlerden Biri




Şahane yazar Orhan Kemal'in tavsiye edebileceğim en güzel kitaplarındandır.


*spoiler

Kitap dönemin şartlarına göre bir kenar mahalle, eski bir  tren istasyonu memuru -ailesi ve komşuları fahişe Leman -kızı Nursen'i konu alır. Sevgisiz bir ailede büyümüş her zaman eleştirilmiş Ayşe, İskender ve Erdal apayrı karakterlere sahip üç kardeştir. Birbirlerinden nefret etmelerinin yanında yaşam kavgası, kıskançlık, gelecek kaygısı vs.. eklenince aile bireyleri birbirlerine tahammül edemez seviyeye gelmiştir. Kitapta her karakterin kendi hikayesi çizilmiştir. fakat beni en çok etkileyen İskender olmuştur. Ailesinin bahaneleri yüzünden ortaokul terk, bir türlü kendi halinde kalamayan, her gün meşakkatli yollardan daktilo memuru olduğu yazıhaneye gidip ayda 300 lira para kazanan, herkesin onunla (ayva yüzüyle) dalga geçtiğini zanneden -ki bu kompleksi yüzünden kendinden nefret etmiş ezilmiş bir adamdır. Ortanca çocuk sendromu diyeceğim fakat Ayşe'nin de ondan iyi bir yanı yoktur. çirkindir Ayşe. Evde kalmış bir tezgahtardır. Ama Erdal öyle mi? Erdal hukuk okuyan şımarık adamın tekidir. Tüm kazançları Erdal'ın okuması içindir bugüne kadar. Evin babası ise 60'ını devirmiş bir çapkındır. Ev ile ilgisi olmayıp onlardan nefret ettiğini her dakika beyan eden bir yaşlı bunak. Tüm işi komşu kızı Nursen'i gözetleyip ona saçma sapan aşk mektupları yazmaktır. Anne karakteri ise hala çok sık görebileceğimiz tarzda bir kadın. Evi çekip çeviren yemek yapıp bulaşık yıkayan gerektiğinde bundan söylenen ağlayıp zırlayan ve  çocukları arasında ayrım yapmadığını söyleyip en çok Erdal'ı  kayıran bir kadın. Kısacası tüm aile bireyleri kendi içinde bencil. Şu hayatta ellerinde sadece bir evleri var ve hepsi geleceğini bu eve bağlamış vaziyette. İskender evin satılıp parasının kendisine verilmesini istiyor çünkü borsada daha fazlasını kazanacağını düşünüyor. Abla ayşe evin satılmamasından yana yoksa ana babası ölünce nerede yaşayacağının hesabını yapıyor. Anne evin satılıp parasının Erdal'a verilmesi taraftarı çünkü Erdal avukat olunca master için Paris'e gitmek istemekte. 2 yıla kadar geldiğinde yazıhane açıp kardeşlerini anasını kanatları altına alacaktır. Baba ise evim de evim diyerek asla satmayacağını söylemekte. O 17'lik Nursen'i karı diye alıp evde oturtacak.

Komşu kadın Leman bir fahişe. Kocasıyla ayrılalı bir hayli olmuş. Geceleri kendis sürterken kocası Nursen'e bakmış, oturmul karısını beklemiş bir garip adam. Para onun için en öncelikli şey. Kızını dahi satabilecek kadar basit yaratılmış bir kadın. Nursen ise; tam tersi ağırbaşlı ve hayali evlenip yuvasını kurmak olan bir kenar mahalle kızı. Bunun için de kendi için en iyisinin İskender olduğuna karar vermiş.

Orhan Kemal'in kitabı yazdığı zamana bakıldığında tespitlerinin harika olduğunu görebiliyoruz. Mesela; çalışan kadına toplumun bakışı (Nursen'nin çorap tekstilinde çalışması), küçümsenmesi. Bir çok kadının çalıştığı triko atelyelerinde ustaların tacize uğruyor oluşu. Cinselliğin konuşulmayan bir konu oluşu. (İskender ve Nursen'nin ilk kez kolkola yürümeleri, bunun ayıp bir şey olması vs..) Erkeklerin pardesü takıntısı. Takım elbisenin terzide yaptırılması, Hukuk öğrencilerinin (belki de o dönemdeki üniversite öğrencilerinin) yakalarında bunu belirtir rozet takmaları. İnsanların yokluk sebebiyle yorgan yüzü alamaması (nadir olduğundan çok pahalı olması). Kızlı erkekli grupların maçka gazinolarında rockandroll yapmaları. kızların cisellikten yana en çok öpüşüp koklaştığı ve delikanlaıların dul kadınlara olan merakı (Edip'in dediği gibi "kızlarla işimiz yok sen karıyı kaçırma")...

Sonuç olarak harika bir dönemi işaret eder bize.

1966 yılında ilk baskısı yapılan kitabın günümüze uyarlannan hiçbir yapımı göz dolduramaz bana göre. Ha bir babayiğit çıkar ve dönem dizisi çekerse işte o zaman tadından yenmez sanırım. Yoksa evvel zamanda Star Tv'nin yaptığı gibi Nursen çıplak kollu sokakta yürüyormuş falan yok anam olmaz. Nursen dediğin evden çıktıktan sonra Ayla'larla buluşup kırık aynada ruj sürer evine yaklaştıklarında alem ne der diye başına başörtsünü geçirir, rujunu siler.