28 Haziran 2009 Pazar

Pixar Animasyonları

Animasyon izlemek o kadar keyifli ki; insanı olduğu ortamdan soyutlayarak renklerin çok daha canlı olduğu bir dünyanın kapısını açıyor.

Mesela, balonların uçurduğu bir evde gökyüzünde dolaşmayı istemeyen yoktur herhalde. Şahsen ben isterdim. Henüz filmi izleme fırsatım olmadı, büyük bir ihtimalle bu animasyon için sinemaya gitmeyi tercih edeceğim.
Up


Pixar'ın son marifeti ise Partly Cloudy. Bu kısa filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.


Bir diğer bayıldığım kısa film Presto. Bilindik sihirbaz, tavşan durumunu çok eğlenceli bir biçimde anlatmış.



Bu filmleri sevdiyseniz For the Birds, Boundin' ve One Man Band de hoşunuza gidecektir.

27 Haziran 2009 Cumartesi

Efrasiyab'ın Hikayeleri

*Spoiler

Kolpa bir kabadayının ensesinde biten Ölüm ile başlayan, sonrasında torunlarına hikaye anlatan Cezzar dedenin Ölüm'ün canını alacağını anlayarak torunlarını uyutup Ölüm'ün peşine takılması ile devam eden eğlenceli bir İhsan Oktay Anar kitabıdır. Büyülemiş Amat, Puslu Kıtalar Atlası, Kitab-ül Hiyel kitaplarından sonra mizahın bu kadar sağlam işlendiği bir eser beklemiyordum açıkçası.

Kolpa kabadayı Abdurrahman'nın, canını almak için mahalleye gelen ölüme canı pahasına okey onyamayı teklif etmesi, Cezzar dede ve Ölüm'ü aynı masada buluşturur. Fakat Ölüm oyunu Cezzar dedenin elini açması ile kazanır. Kabadayı artık ölü bir kabadayı olduktan sonra, Cezzar dedeye borçlanan Ölüm canını almadan evvel bu borcunu dedeye ödemek ister. Teklifi şudur; Uzun İhsan adında bir faninin canını almak için gideceği yolda birbirlerine hikayeler anlatacaklardır. Cezzar dedeinin her anlattığı hikaye için ona yaşaması için 1 saat daha verecektir Ölüm. Korku, din, aşk ve cennet üzerine birbirinden şahane hikayelerle geçen yolculuk Ölüm'ü de Cezzar dedeyi de bizlere çok güzel tasfir eder.

Sizi hiç sıkmayacak kadar sade bir dille (hatta yazarın en sade dilini bu kitapta görüyoruz) anlatılan romanı okumanızı tavsiye ederim.

Uçurtmalar

İlk albümü sonrasında dinlemekten haz duymadığım Teoman'nın İnsanlık Halleri isimli albümünü dinlemek geldi içimden. Etkili sözleri yine ön planda albümde... Fahişe, Ruhun Sarışın, Sevişirdik bazen gibi beğenmediğim parçaların dışında albümün en sevdiğim şarkısı yine sağlam tasvirlerin bulunduğu Uçurtmalar oldu. Piyano ve yaylıların oluşturduğu müziğin ahengi benim çok hoşuma gitti.


Zamanı, yaralarla ölçen kadın
Geçmişiyle kavgalı
Tanrı’ya sığınan kız çocuğu geceleri İsyankar gündüzleri



Kırdığı kalpleri dizmiş ipe
Gene en büyük zararı kendine
Kuşlar yesin diye ayak izlerini
Ekmek kırıntıları bırakarak geride



26 Haziran 2009 Cuma

Mükemmel Kadın Olmayın


Sabah sabah mailbox’a düşen bir postayı paylaşmak istiyorum. Bilindik kadın dergilerinden çıkma bu yazıyı kimin yazdığını bilmiyorum “alıntı” imzasıyla geldi. Hoş bunun pek de bir önemi yok.

“İyi bir eş, anne, dişi, seksi, ev hanımı, iş kadını, dost, evlat, sevgili ve daha birçok şey olan mükemmel kadın, neden mutsuz olur? Çünkü bu kadınlar başkaları için yaşarlar!



Bir ilişkide kadın, eşinin hayatını gereğinden fazla kolaylaştırdığında, iyi bir iş yapmış olmaz. Her sorunu çözebilen, sorumlulukları üstünde taşıyan, düzeni koruyan ve bunun için insanüstü çaba gösteren kadın, karşısındaki erkeğin genetiğini bozar.


İnsan doğası almaya, tüketmeye eğilimlidir ve rahata çabuk alışır. Mükemmel kadın, her konuda başarılı olduğundan, karşısındakine yapacak bir şey bırakmaz. Armut piş, ağzıma düş! İlişkiler, paylaşım olmadan büyümez. Kadın ve erkeğin gelişimi, yaşamın getirdiği sorumluluklar, dersler ve çaba ile doğru orantılıdır. Çocuğunun okul ödevlerini kendisi yapan bir anne, evladının öğrenmesini ve yeteneklerini geliştirmesini engellediğinin farkında değildir. Aynı durum ilişkilerde de geçerlidir. Eşinin işlerini üstlenen, yapması gerekenleri onun yerine yapan, beceremediklerini bir şekilde halleden mükemmel kadın, mutsuz olmaya mahkumdur.


İşin garip tarafı, bu yapıdaki kadınların ilişkileri genellikle hayal kırıklığı ile biter. En çok aldatılan, terk edilen kadınlar, kusursuz kadınlardır. Neden aldatıldıklarını anlayamazlar. Üstelik, eşlerinin seçtikleri kadınlar, kendilerinden çok daha vasıfsız olanlardır. "Benim neyim eksikti?" Bu cümlenin cevabı havada kalacaktır, hatta şok etkisi bile yaratabilir ama eksik olan kusurdur.


İlişkiler paylaşım üzerine kuruludur. Mükemmel kadın, eşinin yapacaklarını üstüne aldığında, zaferlerini de elinden almış olur. Çaba göstermek, uğraşmak için ortada sebep bırakmaz. Heyecanı, hevesi kalmayan bir eş, doğal olarak gidip, kendini göstereceği, yaratacağı başka ortamlar arar.


Çevrenizdeki insanları bir düşünün. İçlerinde, mükemmel olduğuna inandığınız ama hala neden evlenemediğini ya da mutsuz bir ilişkisi olduğunu anlayamadığınız kişiler yok mu? Dışarıdan bakıp, dört dörtlük kadın dediklerinizle birlikte yaşadığınızı hayal edin. Hazır bir hayat. İlk başlarda çok keyifli gelse de, zaman içinde son derece sıkıcı, tek düze ve boş bir yaşam şeklini alır. İnsani egonuz zarar görür.


Mükemmellik, kendinden vazgeçmek demektir. Sürekli başkaları için yaşamak, onların ihtiyaçlarını gidermek, onların sevdiklerini seçmek ve hazırlamak, hep başkalarını düşünmek, mükemmel kadını kişiliksiz kılar. Kendi hayatından vazgeçmek, saçının her telini süpürge etmek, gereksiz özveri ve fedakarlık göstermek, karşı taraftan alkış ve takdir almaz. Düzenli olarak bunlar yapıldığı için, görevmiş gibi algılanır ve kıymet bilinmez.


Kusursuz ve mükemmel olmak, sadece zarar verir. Eşini, çocuğunu, kendini hatta dostlarını bile zor bir psikolojik sürece sokar. İlişkiler paylaştıkça değer kazanır ve keyif verir. Mükemmel kadın mutlu olamaz. Başkalarının hayatını düzenlerken, kendine ait bir yaşamı unutur.


İnsan dediğin kusurlu olur. Hataları, yanlışları ile var olur. Mükemmellik, insana ait değildir. Kusursuz veya mükemmel kadın olmayın. Bu sizi ancak, ruhsal köle ve yaşam hizmetçisi yapar. “


Yazıyı okuduktan sonra her kadının kendisini “mükemmel” olarak nitelendirebileceği geldi aklıma. “vasıfsız” adıyla anılan kişi yine kendi içinde “mükemmeli” oluşturmuş ve diğer kadınlar için “vasıfsız” sıfatını kullanıyordur. Yani kısaca kimse için “mükemmel kadın” yoktur. Beklentilere göre değişen bir durumdur.

Türk kadınının okuma parçasındaki kadına uygunluğu bir nebze daha yakın sanki. Özveriyi liste başında tutan Türk kadınları ilişkilerinde, evliliklerinde çoğu zaman tam istedikleri huzuru yakalayamazlar. Bunun neden kaynaklandığını bulmak için biraz düşünmek yeterli olacaktır sanki. Çevremdeki hemcinslerimin annelerine benzediğini farkettiğimde daha bir hayli küçüktüm, evlilik öncesinde umarsız, yer yer dağınık, sorumsuz vs olanların bilinçaltında yaşayan anne davranışları evlendiklerinde gün yüzüne çıkar ve en sonunda acı itiraf gelir. Zamanında eleştirdikleri anne tavır ve bakış açısı kendilerine bir virüs gibi bulaşmıştır. Bir kadın için en belirleyici örnek annedir kuşkusuz. Özverinin hadsafhada olduğu bir anne ile büyümüş kız çocuğundan asla tam tersi bir eş duruşu beklenemez. Varsa da istisnadır diye düşünüyorum.

Peki mükemmel kadın her zaman mı terk edilir? Mükemmel kadının değerini bilen mükemmel erkekler de var tabii ki. Eşiyle alakadar, ona saygı duyup, sevgisini her daim gösteren erkek muhakkak kadının bu davranışlarını, onu mutlu etmenin kendisini de mutlu ettiğini bilecek ve yerine göre bunu taktir edecektir. Saygının olduğu her ilişki karşılıklı anlayışla beslenir.

Annemin söylediğine göre; “bir evlilikte saygı olduğu sürece sevgi kaçınılmazdır, önce saygı...” Herkes birbirine saygılı olsun efendim.

Yazının anafikrini belirtmem gerekirse; mükemmel bir eşiniz, sevgiliniz varsa kıymetini bilip başınızın üstüne koyun. Aksi taktirde mükemmel kadının terk etmesi çok acı olur bunu da bir aşifte eline düştüğünüzde anlayabilirsiniz!!! =)

17 Haziran 2009 Çarşamba

Parfümün Dansı - Jitterbug Perfume


*Spoiler

Tom Robbins, “pancar, sebzelerin en keskinidir.” cümlesiyle başlar romanına. Bu cümleyi hatta turp, domates, patates, vişne ve havuçtan (maddi başarı simgesi, hayali, rüya) karşılaştırmasını yapar sonra pancarın özelliklerinden bahseder, pancarla başlayan hikayenin şeytanla biteceğini söyler. Anlattığı “ölümsüzlük” tarifidir. Yemek tarifi zannedilebilir pek tabii bahsedilen sebze-meyve karışımı görüldüğünde. Ama anlatılan kıskandıracak bir ölümsüzlük öyküsü.

Anlayacağımız gibi pancar kitabın baş kahramanıdır. Ciddidir, ploreterdir, melankoliktir, katile benzer... Parfüm kadar güzel bir icad ile asla aynı cümle içinde olamaz gibi görünür göze... Fakat biz Kral Alobar ve Kudra sayesinde pancarın ne kadar da kıymetli olduğuna şahit oluyoruz yüzyıllar boyunca. Krallık kurallarınca yaşlanmanın ilk belirtileri ile birlikte kral tahtını bir sonraki varise devrederek ölüm ile cezalandırılmaktadır. Kral Alobar ise ilk beyaz saç teli ile birlikte hayatta ve genç kalmanın yolunu aramaya başlar. Sonunda ülkesini terk eder ve ölümsüzlüğün sırrını keşfetmek için tanrıları ziyaret eder. Onlardan bazı bilgileri alan Alobar tatmin olmayarak kendini yollara vurur ve Pan isimli bir tanrı ile karşılaşır. Hıristiyanlığın yayılmasıyla çok tanrıcılığın çöpe atılması, tanrılara insanların inancının yavaşlaması ile güç kaybeden Pan, Alobar ile arkadaş olur. Alobar’ın Kudra ile tanışması ise yine yolları katederken olur ve birlikte olmaya başlarlar. Bu zaman zarfında Alobar genç kalma sırrını öğrenmiştir.


Kudra ile birlikte hiç değişmeden yüzyıllarca yaşayan Alobar gittiği her yerde ölümü yendiğini düşünerek daha da hırslanırken Kudra artık yerleşik bir hayata geçmeyi hedefler ve Paris’te bir parfümeri dükkanı açarak (daha evvelden tütsücülük yapıyordu Kudra) K23 isminde o muhteşem parfümü elde ederler. İşte günümüzde Paris, Seattle ve New Orleans üçgeni içindeki insanları birbirine düşüren yahut tanıştıran da bu yüzyıllar evvelinden gelen parfümdür. Tabii yanında Alobar ve Kudra ile birlikte....


Kitabı hiç sıkılmadan hatta büyük merak ve mizahi yönünden zevk alarak okuyacağınıza eminim. Hatta benim gibi bazı cümleleri de not edersiniz belki....


“Aşkın en yüce işlevi, sevilen insanı özgün ve yeri dolduramaz biri yapmasıdır. Aşkla mantığın farkı da şudur: Aşkın gözünde bir kurbağa pekala prens olabilir. Oysa mantıkçının analizinde, âşığın önce o kurbağanın prens olduğunu kanıtlaması gerekir, ki bu girişim nice tutkunun parıltısını körletmeye yeter.”


“İnsan, varoluşu bir ödüller ve cezalar sistemi gibi görecek kadar yüzeysel olsa bile, zaferlerimizin karşılığını da yenilgimizin karşılığı gibi pahalıya ödediğimizi er geç anlar. “


Hafifle!

10 Haziran 2009 Çarşamba

Rippin Kittin

Miss Kittin and the Hacker dinliyorum gözlerim kapalı.

Daddy, can I go and haunt tonight

Like you do on sunday mornings.

Honey, give me a real gentle knife

To feel, feel like taking my life.


6 Haziran 2009 Cumartesi

Skhizein

*Spoiler

Sabahın bir körü Facebook'ta dolanırken bulduğum 2008 Fransız yapımı Jérémy Clapin'e ait bir animasyon Skhizein.

Camdan bakarken bir meteorun çarpması üzere tüm hayata 91 cm uzak kalan bir adamın sonrasında kendine çarpan meteorun kendisini düzeltebileceğine inanması ve onu takibe almasını anlatan 13 dakikalık hikayesi. Meteorun ikinci kez kendisine çarpmasını sağlayan Henry sonraki görüntüde nesnelere hem 91 cm uzak hem de herşeye 75 cm mesafede aşağıda olması ciddi komiktir. Bahtsızlık örneği bir filmdir kısacası. Grafiklerin güzelliği haricinde muhteşem bir kurguya sahip olduğunu belirtmek isterim.




Filmin benim görebildiğim tek mantık hatası kahramanın herşeye uzak olurken neden teleskop ile birebir temasta olduğuydu. Sanırım bu bir hata, yoksa benim kaçırdığım bir durum mu var?

5 Haziran 2009 Cuma

Mektubumu buldun mu?


Tüm gün Göksel'in son albümünü dinleyerek yürüdüm. Öncelikle Göksel'in sesini çok özlediğimi farkettim. "Ay'da yürüdüm" albümünden sonra harıl harıl söz yazdığını düşünürken ben, daha iyisini yaparak 70'leri ayağımıza getiriverdi. Albüm ismini Gönül Yazar'dan hatırlanan "Mektubumu buldun mu?" olarak koyan Göksel her şarkıda o kaliteli sesini kanıtlamış. Baksana Talihe, Gülmek için yaratılmış, Bilemedim aradan sıyrılabilecek parçalardan. Ama benim favori şarkım daha evvel Zuhal Olcay'dan da dinlediğimiz Çaresizim'dir. Bir de Göksel'den dinleyin derim ben.




Bir gün gelir aşk biter
İnsafsızca terk eder
Bütün bunların ardından
Sadece gözyaşı kalıir


1 Haziran 2009 Pazartesi

Splinter

*Spoiler

Bu aralar gerim gerim izlediğim birçok gerilim filmine Splinter’ı da ekleyerek tarihimin en berbat filmlerini aynı zaman aralığında izleme rekorumu kırmış bulunmaktayım. Filmden kısaca ve absürdce bahsedelim; polis tarafından aranan bir çift, kamp yapmayı aklına koymuş başka bir çifti yolda durdurarak gasp eder. Silah zoruyla rehin aldıkları çiftten erkek olanı salaktır ve (afedersiniz) bir biyologtur. Bu sebeple ağaçlara baka baka yoluna giden çiftin önünü kesen kaçaklar araçlarını da çok rahat alırlar bunların. Tek amaçları anlayamadığımız bir sebeple Meksika’ya kaçmaktır. Yola devam ettikleri bir sırada birden dikenli bir şeye çarparak lastiği patlayan aracı yana çekerler, lastiği değiştirmek için durdukları sırada, lastikte bulunan kıymık kaçakların erkek olanının parmağına batar. Bunu çok da takmaz. Kadın kaçak (deli gibi tavırları vardır, sebebini anlayamıyoruz film boyunca) ve esir erkek ise neye çarptıklarına bakmak için araçtan uzaklaşırlar... Dikenli bir hayvan asfalta yapışmış vaziyette yatmaktadır. Fakat birden kendi kendini yenilemeye başlayarak saldırıya geçer... Tabi korkarlar ve kaçmaya başlarlar. Her korku filmi gibi...

Yollarına devam eden iki kaçak ve iki esir benzin almak için durdukları benzinlikte ne idüğü belli olmayan bir organizma tarafından kapana sıkıştırılır. Kadın kaçak ölür ve diğer et parçaları ile birleşerek organizmaya organizma hücreye hücre katarak büyür. Film ilerledikçe saçma saçan hareketler yaparak tehlike atlatırlar ve en büyük aptallığı da biyolog olan erkek esir yapar, yaratığın sıcağı sevdiğini ve soğuk ile ilgilenmediğini keşfeder. Dükkanda bulduğu tüm buzlarla kendi vücut ısısını düşürür. Tek amacı dışarı çıkıp arabayı alarak dükkanın önüne kadar gelebilmektir. Tabii ki başaramaz... Film ciddi anlamda büyük bir felaket olmakla birlikte insanda anlatma isteği dahi bırakmıyor. Sinemaya gidip de bu güzel havalarda kendinizi içeriye tıkmayın evinizde dayanabildiğiniz yere kadar izleyin derim ben... Yada izlemeyin boşverin...