31 Mayıs 2007 Perşembe

Donup Kalmak

(Fotoğraf bana aittir)

Gökyüzü yavaştan "Ay" 'ı konuk etmeye hazırlanırken 22 yıldır hissettiğim kerpeten gelip dayanıverir boynuma. Günün en çekilmez anıdır Melinda için...Yalnızlığı en çok duyumsadığı o lanet anlarda ya gözlerini yumar yada gökkubbenin altında sessizce oturup durur...Sadece durur...Pause...Basılacak düğme bellidir...



Türkçe'nin yalın hal eki dişlileri her neredeysem bulur beni...Karabasan...Ben buna gündüz şeytanı diyorum...Hava kararınca gidiverir.Zaman kaldığı yerden devam eder. Yengeç-yelkovan hep benim aleyhime...



Sokakta bir tek kedi yok...Köpek dahi yok..İnsan hiç yok...Bir tek ben varım...Çöken karanlığın karşısında durduğum gibi "Ay" 'ın karşısında da durdum bu gece...Dolunay...Sol notası olmayan şarkımsın benim...Nefret ettiğim..Tadı tuzu olmayan...Aynı ben, sen, o gibi...

29 Mayıs 2007 Salı

Tarih-Tekerrür-Melinda


İsa'nın kan damlayan ayakladibinde Mecdelli Meryem ağlıyor.


"Ben, senin eziyet verdiğin İsa'yım"


Yeni ahit, Resullerin İşleri.9:5


Bak gördün mü? 16 Kasım 2006'da da aynen şimdiki gibi hissetmişim.


Karalamışım bir yerlere...


Neden bilmiyorum kendimi bildiğim gün elimin altında bir ajanda vardı. Aynı deftere 4 yılı sığdırdım. Sadece özel olsunlar istedim..İşte o defterden bu da...


Eziyet! Etmek!


Kusmuk tadında...


Ne kadar insanca bir duygu...

28 Mayıs 2007 Pazartesi

Balık ile Fransız

Fransız olmakla balık olmak arasında ne kadar da çok benzerlikler var diye düşünüyorum....Akvaryuma başımı yaklaştırdığımda diğer taraftan yüzümün yuvarlak ve koccaman olması gibi belki de...




Bir huzur...




Bir rahatlama...




Sonrası muamma...




Fransız şarkılarını dinlerken ben...Melinda...akordiyon sesiyle birlikte kafamın şiştiğini ve yuvarlak koccaman olduğunu hissediyorum...




Ama...




Bir huzur...




Bir rahatlama...




Sonrası muamma...




Gözlerimi kapatıyorum...Fransızların o hiç gitmediğim (hiç gidemeyeceğim belki de..) sokaklarında balıklar gibi sakin, salına salına biraz umarsız, devamlı midelerini düşünerek dolaşmalarını düşünüyorum...Balıklar gibi...




Yağmur birden yağmaya başladığında hepsinin en yakın restorana doluşmalarına...O muhteşem Fransız müziği eşliğinde "an bu andır", "iyi ki yağmur yağdı bak yine yemek yicez" diyerek menüye göz gezdirmelerine, öğle, ikindi, akşam yemeklerinde mutlaka şarap içmelerine....Bayılıyorum...Herşey abartılıdır ve herşey olağandır..




Belki de diyorum Fransızların aşkı bile çok güseldir...Farklıdır...




Balıklarımın suyu yarıya inmiş...can çekişiyorlar...Plastik olmalarına rağmen...Şarap takviyesi yapmam gerek sanırım...Abartılı evlerinde, harika müzik eşliğinde, ben onlara dokundukça yüzmeye devam ediyorlar..


Bence dünyadaki tüm küçük akvaryum balıkları Fransız...Ben niye değilim ki????

Hayal Etmeyi Bildikçe; Hayal Güzeldir

Kabullenmek çaresizce...İç acıtıcı...Her kelime...Lavların içine atılmış, kavrulup giden...Gözlerde vedanın verdiği acının saklanmaya çalışılması, kırık dökük bir gülümseme...

"Ve sen ben değirmenlere karşı
bile bile birer yitik savaşçı
akarız dereler gibi denizlere
belki de en güzeli böyle..."

Kulağımda bugün belki de bilmem kaçıncı kez dinlediğim şarkı...İnsan elinde tutamıyor zamanı...

"zaman düşer ellerimden yere
oradan tahtaboşa
saatler çalışır izinsiz
hep bir sonraya"

Herşeyin bir sonu vardır der Azrail...Pis gülümsemesini ağzımın içine sokar...Beni öpüşmeye zorlar...

Sonra kemanlar çalmaya başlar...İnceden...değiştirerek tınısını...

Ayrılık şarkıları vardır hep...Dillerinde...Parmaklarının ucunda...

"uçurtma uçar sözlüğümden
gelmeyecek bir kuş
yaşanmamış kırıntılar
sadece bir düş"

Herşey beyinde başlar...Sonra biter...Gidenler de hiç gelmez...Ne zaman geldiler ki? İnanç adı altında ahiret denir buna...Kimse tanıyamaz orda birbirini...Oysa ki bir umuttur...Orada, görüşmek...Öpüşmek, koklaşmak, mutluluktan ağlamak...

Bak yine kemanlar çalmaya başladı...

Sonra....İleriye bakarsın...Daha uzağa daha uzağa en uzağa....

Kabul edersin...Sensizliği...Zamansızlığı...Başını öne eğersin...Gözlerin yaşarır...Dudakların büzülür...Yalnızlık kahpelik yapmaya başlar...

"ve sen ben değirmenlere karşı
bile bile birer yitik savaşçı
akarız dereler gibi denizlere
belki de en güzeli böyle..."


Çaresiz gözlerin kapanır......

Düşlere dalınır...

Yerin yedi kat altındaki periler ülkesinde...

26 Mayıs 2007 Cumartesi

Artık Susmak Ve Gitmek İstiyorum

Yakında görünmez olucam...Kemiklerimi saydım bu sabah...Sokakta kazara yere düşsem umursamayıp kıvrılıp uyuyuvericem.. Kaldırımlar...Bir sağa bir sola..Yalpalaya yalpalaya...Zaten güneş de yok..Zaten ben de kısa kollu giydim...Zaten üşümüyorum ki...Zaten süslenip püslenip kahvaltılara da gitmiyorum...Zaten bulutlar da var...Zaten dün gece "Ay" da yoktu...Zaten ben de yoktum. Zaten yatağa yatınca olmayan kokuları duyuyorum..Zaten duvardan Edward Norton bana acıyla bakıyor...Kesişiyoruz sabaha kadar...Yavuz Çetin'le konuşmaktan hala bıkmadım...Odam çok mu pembe ne? Zaten sarışın da değilim...Zaten ingilizce öğretmeni de...Bacak boyum da buraya kadar zaten...Yenildim mi ki?


Çatma kaşlarını Zeus çatma, yemin ederim Herkül'le hiç bir cinsel münasebetim olmadı. Adım "kırmızı orospu" ise bu, benim değil Umay Umay'ın suçudur...Umay Umay ile Küçük İskender neden beraber değiller ki? Zaten ikisi de ölümü görmüşler...Kırmızı bir aynada...Belki de ben çirkin erkek seviyorumdur, sivilceli erkek seviyorumdur, sana ne bundan? Kime ne? Sivilceden çıkan irini bir göz damlası şişesine doldurduysam ve namaz vakitlerinde kalbime damlatıyorsam sana ne bundan? Herkese gülümsüyorum abartıyla...Emin ol ki Heidi değilim...Polyanna'yı annem yazmış olsa da; o da değilim... Demiş miydim? Sarışın da değilim...Olmaya da niyetim yok...


Baksana çevrene...Ne kadar çoklar..Hele ki yaz geliyor normal insanlar için bu sebepledir ki; arılar ne kadar dünyayı terk-i diyar eylemişlerse, yerlerine sahte sarışınları vekaleten bırakmışlar...Görünen köy klavuzunu dipsiz kuyuya atarmış...Sözüm kısaca şu ki; çok sıkıldım...Sanki özledim mi ne biraz da? Yalan söylüyorum..Anladın mı sen bunu?


Bana secde et ulan...

Sert Kal!