30 Temmuz 2007 Pazartesi

Kadınlar Hamamında Bir Joker

Başlığa bakarak lezbiyenlik üzerine birşeyler anlatacağımı zanneden Apollon'u şöyle diğer odaya alalım önce peşin peşin... Çünkü bu fazla kızsal bir iklim çeşidi... Barınamayacağım, sadece kısa süreli ziyaret edeceğim bir coğrafya...

Herşey sarı elbisemi giymemle başladı... Fazla hanımhanımcık, kırılgan bir tavırla gittim tikky güzeli kuzenimin evine... Sarı saçları, yeşil lensleri, zenciden bir açık ton bronz teniyle, şekerleşmiş gülümsemesiyle açtı kapıyı... Önce Altuğ'lardan Pınar'ın evine geldiğimi zannettim ama hayır bu oydu... Havadan sudan, sıcaktan, evlilikten, çocuk istediğinden, yemeklerden, bebek giysilerinden, kakao kreminden, diyetten, tatilden, şezlongtan bahsettik... Apayrı fikirlerimizi ortaya koyduk... Sıcaktı hava evet! evlilik iyi bir şeydi... çocuk yengeç burcu olmalıydı... Sebze yenmeliydi, özellikle hamilelik döneminde... Bir kızı olursa onu süslemek gerekiyordu... Kakao kremi inanılmaz bronzlaştırıcıydı... Bol su içilmeliydi diyet sırasına... Tatil mekanı olarak Alanya en uygunuydu... kumlanmamak için şezlongda yatılmalıydı... Sıkıldın değil mi? Ben de... Ama bu daha hiçbir şey...

Sonra kapı çaldı... Fulya geldi... İş arkadaşı olurmuş kendileri... Ben de ilk kez tanıştım... Televizyonu açtık... Haberler var... Bu iyi... Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt açıklama yapıyordu... Duyabildiğim kadarıyla eleştirilen konu "Atatürk ilke ve ınkılaplarının anayasadan çıkartılmasıydı". Tam olarak bu muydu pek emin değilim çünkü birden zap yapıldı ve Samyelilerden Defne anons sesini yükselterek "Evet sayın seyirciler, Bülent Ersoy evlendiğinin yirminci günü Armağan tarafından aldatıldı (!)" ... O kocaman tane tane olmuş kirpiklerini aça aça yaptı bu dehşet anonsunu... Ve odada büyük bir kıpırdanma, bir devinim gerçekleşti... "Nasıl olurdu böyle bir şey?", "Ya çocukluk arkadaşı ise bu kız?", "Ama bence aldatmamıştır bu çocuk daha Bülent'i, para biriktiremez bu kadar az zamanda"... Dedim ki benim de bir yorumum olmalı bu konuda... Ben de onlarla aynı cinstendim... "E ne yapsındı bu kadın? Onun da ilgiye, şevkate, orgazm çığlığına ihtiyacı vardı" Sonra dedim ki içimden "hadi melinda sus sen sus!" Bir süre bu muhabbeti ettiler... Kendimi kör cahil hissettim... Hepsi bu kadar mı sanıyorsunuz?

Akabinde en sahtesinden bir dizimsi başladı... Meğerse biz bu dizinin başlamasını bekliyormuşuz sayın okuyucu... Pür dikkat erkek başrol oyuncusunun yakışıklılığını, esmerliğini tartıştılar... Kısaca özet geçeceğim sana; "Eski Türk filmlerinde Ediz Hun hani bir köye gider ve burada Türkan Şoray'ın köylü haliyle tanışır. Aşık olur. Ona sahip olabilmek için evlenir. Sonra şehre geri döner.. Hatun da bunun peşinden gelir..." İşte bu... Ama bunu büyük bir heyecan ve tatlılıkla nasıl anlatabiliyorlar şaşkınım... Bir ara reklamlar başladı... Mehmet Günsür o muhteşem haliyle beni kendime getirdi... Gitmem gerekliydi artık... Sıcaktı ve ben sadece sıcaktan bunalmamıştım... Eteklerimi savura savura kulağıma taktım Lake Of Tears'tan Last Purple Sky şarkısını... Cânım evimin yolunu tuttum...

Tabi atlamamam gerekir ki; Papaz büyüsü ciddi anlamda kötü birşeydir. Büyü yaptıranın yatacak yeri yoktur... Muska bırakan cinler bile vardır... Tövbe yaa valla tövbe... [bunu da konuştuk]

Yolda Mehmet Günsür'ün ciddi anlamda yakışıklı olduğunu düşündüm... Ne güzeldi... Yaşamak bazen güzel olabiliyor... Ben de bir bayanım, her ne kadar sarışın olmasam da, kocaman küpelerim olmasa da, topuklu ayakkabı giymesem de, 25 yaşın çocuk yapmak için erken olduğunu savunsam da, boncuklu gömleklerim olmasa da; bir adet rimelim, iki adet göz kalemim ve bir tane rujumsu dudak parlatıcım olsa da...


Not: Fotoğraflar "sakla samanı gelir zamanı" arşivimdendir.

Hiç yorum yok: