10 Kasım 2007 Cumartesi

Afiyetteyim İnşallah?

Çok büyük bir değişim seziyorum yaşamın benim olmayan taraflarında. Sanki herkes değişiyor ve ben yerimde duruyormuşum gibi.. Kendime geldiğimde herkesin 3-4 basamak yukarıda olmasından korkuyorum. Aslına bakarsan Ocak ayında, hani 2008 yılının Ocak'ında. Çift rakamların şöleninde birden bire altüst olacakmışım gibi geliyor. Benim için hiç bir önemi yok bu ayın, sayıların vs... Fakat düşündükçe içim içime sığmıyor. Heyecanlanıyorum... Resmen oturdum bekliyorum felaketi ya da her neyse. Artık Tanrı bana ne layık gördüyse....

Sol ayağımdaki ve sağ elimdeki ağrılar henüz geçmedi. Yer yer baş ağrısı çekmekle birlikte 15 yıla kadar kör olmayı bekliyorum ciddi ciddi. Bunlara rağmen hala doktordan kaçıyorum. Muayene günümün gelip geçmesi beni daha da hırçın yapıyor. Revirin önünden geçişim bir hayli komik. Koşa koşa. Beni görürlerse eğer içeri sokarlar. Ağzımı açarlar, incelerler. Sırtımı dinlerler. Öksürtürler... Kanımı alırlar. O iğrenç iğnelerini damarıma batırırlar. Bir adet küçük boruyu ağzıma tıkıp son nefesime kadar üfleterek orada canımı teslim ettirerek kaza süsü verebilirler. Ben doktorları sevmiyorum. Kişisel algılamaları beni büyük bir öfke krizine sokabilir, "bir yerde kahve içebiilr miyiz doktor bey, beyaz renk beni geriyor da..."

Sabah 0716... Bugün tatil... Sevgili(!) iş yerim bazı siteleri "yasaklı" ilan ettiğinden yazamıyorum. Yazmak istedim mi? Hayır! İsteseydim hiç bir engel tanımazdım. Bu da benim için büyük problemdir. Engel tanımamak. Halbuki bırak karşına çıkan duvarın önünde otur, vazgeçmeyi bil. Vazgeç. Fakat çevremde angut çiftliği oldukça ben vazgeçemiyorum maalesef. Sonra ayaklarım, ellerim, götüm (afedersin) başım her yanım ağrıyor. Ha bir de üşüme sorunum var bilmezsiniz siz. Gizli gizli üşürüm ... Ne kadar giyinsem de üşürüm. Dişlerim birbirine vurur. Ellerim titrer. Titrek bir tay mıyım ki ben? Bir de eskiden annemin bana aldığı bir kitap vardır "Siyah inci" ... İçinde Johnny Depp'in olmadığı bir garip hikaye. Tay vardı orda.. Anacığından ayırıyorlardı falan... Kırbaçlıyorlardı... Pislik adamlar... Kadınlar değil bakın. Adamlar... Hepsi aynı, ister masal ister değil.

Bugün, bana hediye olarak verdiği yunus'u çöpe attım. Yaptım bunu. Zevk alıp almadığımı bilmiyorum ama duygusal olarak koptuğum erkeklerin bende olan bütün ıvırtı zıvırtılarını atıyorum. Rahatlıyorum sanki. Ya da farkında değilim hissettiklerimin. Ne s.kimse işte. Bak şimdi 1.5 günün ilk gülümseyişi geldi suratıma. İki şey var bende olan... Bir tanesi bir kum saati. Güzel anlarımı hatırlatan bana... Diğeri değersiz bir yüzük. Bana nefreti hatırlatan. Atmıyorum. Kalemin içinde gezinen şah ve vezir onlar. Atarsam geçmiş silinebilir belki.. Silinirse eğer ben güçsüz kalabilirim kara şahın askerlerine... Nasıl da kandırıyorum değil mi kendimi.. [İtiraf etmem gerekirse dünya üzerinde hayır hayır bu evrende yaptığım en başarılı şeydir bu.] Kalenin içinde yılan var... Yılan girmiş kaleye..İmdat!! Muhafızlar uyurken...Ben sarhoşken... Nasıl oldu da ağlamıyorum artık ben.. O kadar da tahrik ediyorum kendimi acıklı şarkılar ve filmlerle... Dünya ilginç oldu vesselam. Duygular değişiyor zamanla. Öyle ki artık kızlar kendiliğinden veriyormuş.. Peh Peh Peh!!!

Peki ne olacak şimdi?

3 yorum:

Phateeh dedi ki...

Dünya değişiyor, herşey değişiyor, bizi biz yapan kavramlar edinimler bile değişime uğrayabiliyor. Değişmeyen bizlerin yaşayan canlı birer varlık olduğumuz gerçeğidir. Hepimiz olmadık fırtınalardan gelip geçeriz, ama hepimizin de bir yunus olmasa da başka bir değerli (artık değersiz :) ) eşyayı bi yerlere fırlatmışlığımız vardır. Bu insanı iyi hissettiriyorsa problem yok, yola devam o zaman. Yaşanacaklar önümüzde bir çığ gibi beklemekte. Ayıklayacak çok pirinç taşımız, yapacak çok şeyimiz var..

Saygı ve sevgilerimle...

Burcu SezeR dedi ki...

kalkanları da hazırladım ben hem :)
şemsiye de aldım yanıma ıslanmayalım diye:)
gidebiliriz :)

Fatih dedi ki...

Hayirli gunler,
Blogunuza ilk kez bakma firsatim oldu.Bu baslik altinda dikkatimi ceken bir husus var;
'Resmen oturdum bekliyorum felaketi ya da her neyse. Artık Tanrı bana ne layık gördüyse'
Demissiniz...Bana kalirsa insan kendi kaderini kendisi yazar.Yoksa zaten bu dunyaya gonderilmemizin bir manasi espirisi kalmazdi :)
Saygilar.