16 Mayıs 2009 Cumartesi

Piç

“Hayat seni öyle bir noktaya getirir ki kendini sevdiklerinle savaşırken ve nefret ettiklerinle sevişirken bulursun. Üzülürsün. Pişman olursun. Sonra biraz zaman geçer ve tersinin bu dünyada işlemediğini anlarsın.”


Oğuz’un tavsiyesi ile ilk kez okuduğum Hakan Günday’a ait "Piç", kendimizle pek bağdaştıramayacağımız (tabii herkesi kastetmiyorum) kadar uçlarda dolanan 4 arkadaşı anlatan bir roman. Bir şekilde yolları kesişmiş Hakan, Barbaros, Cenk ve Afgan’nın bomboş ve umursamaz vaziyette geçirdikleri hayatlarından bir kesiti falçata kesiği gibi keskin cümlelerle anlatan Hakan Günday’a saygı duydum.


“Piç” kelimesi; babası belli olmayan kişilere verilen argo bir kelimedir fakat kitabı okumamış olanlar için söylüyorum ki yazar Günday için “"Türkçedeki kelimelerin ilk anlamlarının pek de geçerli olmadığı bir yüzyılda piçler, babaları bilinmeyenler değil, babalarına ihanet edenlerdir.. Babalarına ve annelerine... Piçlerin ebeveynleri dünyadan doğal ölümlerle ayrılmazlar... Katillerinin adı üzüntüdür. Kimse öz çocuğunun ihanetlerinden canlı kurtulamaz..... Ve piçler her ne kadar birçok geceyi ailelerinin leşlerinin hayaletleriyle geçirseler de, sabah hissettikleri tek acı bademciklerindeki sigara yanığıdır..."


Ömürlerince ailelerinin sırtından geçinmiş, gelecek için herhangi bir planı olmayan, çalışmak yerine ömür boyu tembel tembel oturup içki içmek isteyen ve asla para dertleri olsun istemeyen, canları ne isterse o anda onu yapmaya programlanmış, normalde aptal olmayan fakat asalak gibi yaşamayı kendilerine tarz belirlemiş 4 kayıp adam. Evsiz, parasız, aç, kirli, işsiz ve gururlu... Belki de yaşadıkları koşullarda hayatta kalamamalarının; Cenk’in satırla adam öldürerek çıplak gövdesine “tişört” yazısını kazımasının, Afgan’nın sığındığı bir izbede açlık ve susuzluktan ölmesinin, Barbaros’un akıl hastanesine tıkılmasının ve Hakan’nın bir böcekten farkının kalmadığına kanaat getirerek annesinin kanatları altına sığınmasının tek sebebi kendilerinden başka hiçbir kimseye değer vermemeleridir.


Kitap hakkında okuduğum çoğu yorumda “piç”liğe özentinin had safhada olduğunu gördüm. Bana göre, aklıbaşında kim bu yukarıda saydığım koşullarda yaşayarak geberip gitmek ister ki? Bunların yanında bu 4 piç arasındaki diyaloglar o kadar eğlenceli ve safça ki kendinizi gülmekten alamıyorsunuz. Acaba diyorsunuz, gerçekten de bu kadar sorumsuzca, saçma sapan yaşanabilir mi? Bunu yakın olarak test etmek istemem şahsen.


Son bir-iki cümle daha yazıp, sinirlerimi altına üstüne getiren kitabın yorumuna son vereceğim. Benim anladığım o ki; Piçlik doğuştan gelen bir olgudur, sonradan kazanılmaz. Sonradan kazanılan “piç”lik çakma sarışın kadar çevresine zarar verir.

3 yorum:

Bitki Cadısı dedi ki...

ilginç bir kitaba benziyor,bir okuyayım.

zajebiście dedi ki...

öncesinde okuduğum yorumlardan sonra büyük hayalkırıklığı yaşadığım bir kitaptı. ancak bu kadar körü olabilirdi herhalde, her şeyiyle.

Bad'lik Amiri dedi ki...

Kinyas Ve Kayra' da şiddetle tavsiye edilir.