27 Eylül 2007 Perşembe

Zekanın Sınırları Vardır, Ama Aptallık Sonsuzdur

Onlar da demokrasiye inanmıslardı, ak günlerin nurlu ufukların geleceğini sanıyorlardı. İmam Hümeyni öyle demişti ya, koskoca imam yalan söyler miydi? Şah gidecekti ve her şey güzel olacaktı. O ülkenin de inanmış SOL'cuları vardı ve her şey demokrasi içindi. O demokrasi Komunist Parti iktidarına 'bile' yol verecek, yön çizecekti. Bugünkü İran'a bakıp da sakın bunlar her zaman örümcek kafalıydı diye düşünmeyin, İran entellektüeli gerçek anlamda okur(du), yazar(di) ve okuduğunu anlar(dı). Tek anlayamadıkları 'İmam Efendi' oldu, onu da hayatlarıyla ödediler, tıpkı bir gecede katledilen 5000 hava subayı gibi.



(1979 evvel iki güzellik kraliçesi biri Bahar güzeli, diğeri İran)

Seneler evvel bir rastlantı eseri, gerçek Sehinşahin'in torunuyla tanıştım. Hani su Rıza Pehlevi'nin devirip yerine geçtiği, gerçek ŞAH. O aile ki, Şah Rıza Pehlevi tarafından ihanete uğramış, tahtından edilip sürgüne gönderilmiş. O 'bile' Pehlevi'nin devrildiğine sevinememiş, bir an bile İmam Hümeyni'nin sözlerine KANMAMIŞ. Evinin başköşesini MUSTAFA KEMAL'İN dedesiyle beraber cekilmiş, siyah beyaz, çok güzel çerçevelenmiş iki büyük fotoğrafı süslüyordu. Eve her girene 'önce' o resmi gösteriyordu gururla. Ondaki kadar MUSTAFA KEMAL'İ anlatan kitap az TÜRK evinde vardır.

Diyordu ki "Biz MUSTAFA KEMAL gibi bir lidere sahip olabilseydik, ne ŞAH'ı ne de HÜMEYNİ'yi yaşardık..."


(1979 Öncesi bir konserden)

Hümeyni, er geç SOLCULARLA anlaşmazlık çıkacağını biliyordu ve buna hazırlıklıydı. 22 Şubat'ta ilk saldırıya geçti. Halkın fedaileri devrim önderinin konutunun önünde bir resmi geçit düzenlemişti. Hümeyni radyo ve televizyon aracılığı ile komünistleri ve ALLAHSIZLARI huzuruna kabul etmeyeceğini duyurmuştu. Hümeyni'nin Paris'te (sürgündeyken) söyledikleri daha unutulmamıştı; ŞAH'IN DEVRİLMESINDEN SONRA MUHALEFET ÖRGÜTLERİNİN DE TOPLUMDA BİR YERİ OLACAĞINI, KOMÜNİSTLERİN 'BİLE' DÜŞÜNDÜĞÜNÜ SÖYLEME VE ÖRGÜTLEME HAKKININ OLACAĞINI SÖYLEYELİ ÜÇ AYI BİLE GEÇMEMİŞTİ.

(1979 öncesi bir kadın dergisi)


..."Her şey İslam dini ile ahenk içinde olmalıdır. KAPAYIN KULAKLARINIZI. 'Halimiz ne olacak?' diye soranlara kulak asmayın. Bunu soranlar, bizi yıpratmak devleti yıpratmak, İSLAM DİNİNİ yıpratmak istiyorlar. Bütün devlet daireleri, bütün makamlar temizlenmeli..." Ardından sözö nasıl bir devlet kurulacağına ve yapılması tasarlanan halk oylamasına getiriyor: "Halkımız, bir İSLAM CUMHURİYETİ istiyor, herhangi bir cumhuriyet değil, demokratik cumhuriyet değil, demokratik islam cumhuriyeti de değil, SADECE VE SADECE İSLAM CUMHURİYETİ istiyor..."


(1979 öncesi)

Kitlelerin içgüdüsünü yönlendirmeyi, yıllardır imtiyazli tabakalara ve aydınlara karşı birikmiş öfkeyi ve cinsel arzuları dizginlerinden boşandırıp hasımlarının üzerine yöneltmeyi çok iyi biliyorlar.

Kitleleri çok iyi tanıyorlar, onların nefret ve öfkelerini, tüm çıplak ayaklılar, ezilmişler, yoksullar ve de özellikle KADINLAR kendilerinden geçene kadar körüklüyorlar... Özellikle gecekondu halkı ideolojik aşılanmalara cok yatkın. Devrimden 4 ay sonra mollaların gücünün temelini bunlar oluşturuyor. Fundamentalist rejimin başarıya ulaşması için gereken tüm özellikler var bunlarda. Köklerinden koparılmış, ne köye ne kente uyan, başı boş, vahşi, cahil ve eğitim görmemiş, lümpen bir yaşam sürmek zorunda bırakılmış, kendi kaderine terk edilmiş, Allah'a inanan, mideleri boş, içi öfke dolu, kendine güvensiz, toplumun dışına itilmiş bu insanlar her önderin, her otoritenin, her ideolojinin peşinden gitmeye hazır...


(İranlı kadın BUGÜN, bir recm töreni esnasında kaydedilmiş)


2500 yıllık İran monarşisi bu akşam sona eriyor. Şah rejimi, derme çatma bir kulübe gibi yıkılıyor. Mutlu bir geleceğe bakıyoruz. Halkın kendine güveni artıyor. Kıvanç duyuyor utkusundan....

"Halkımızın, pek her şeyi bildiğine inanasım gelmiyor" diyorum biraz sakınarak. Geçen ay bir yürüyüşte 'Allah bir, Parti bir, Önder bir!' diye bağırarak bıçak ve zincirlerle üzerimize yürüyen delikanlıları unuttun mu? Özgürlük ve adalet için yaşamını tehlikeye sokan bir insanın (Yazar: Hümeyni'yi kastediyor), yasaların çiğnenmeyeceğini ve bu yasaların herkes için geçerli olduğunu bilmesi gerekir. Suçluluk, suçsuzluk kavramları herkesin öznel yargı gücüne bırakılamaz... "



Yürüyüşlere katılan çarşaflı, feraceli kadınlar için değişen fazla bir şey olmadı. Bunlar devrimden önce de baskı altındaydılar.. Şimdi ise sokaklara dökülüp yürüyüşler yapıyor, ülkenin kaderini çizdiklerini SANARAK değişik bir duyguyu tadıyorlar....Identite arayışı mutlaka, burada daha güncel, Berlin'deki başörtülü Türk kadınlarını gördükçe İran'da olanları daha iyi kavrıyorum. NAMUS, İFFET SORUNU, CİNSEL SAKINIM DEĞİL BU, apaçık IDENTITE SORUNU...


Yıl 2007 Türkiye...


"Demokratik tercihini bizden yana kullanan vatandaşlarıma sesleniyorum... Sizin sandıkta verdiğiniz mesajı anlıyorum. Lütfen müsterih olun. Hepimiz birleşerek demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyeti daha yükseklere taşıyacağız... Cumhuriyetin temel niteliklerinden taviz vermeyeceğiz..." (R.T.Erdoğan)

Peki İMAM HÜMEYNİ ne demişti..?


Ve Türkiye Cumhuriyeti

22 Temmuz 2007
Çaglayan

C.Yan@gmx.net


(En son fotoğraf hariç; Bahman NİRUMAND, İran'da soluyor çiçekler parmaklıklar ardında)

2 yorum:

Phateeh dedi ki...

Yorum yok, tek kelimeyle harika bir yazı, çok da doğru. Bu ülkenin yazarları çizerleri oturdukları yerden Türkiye ve siyaset tartışır, halkı yorumlar, sevgili halkımızın bir kısmı (sanırım 2 kişiden 1'i :) )her gün TV lerde o magazin senin bu yarışma benim seyreder, sanayicisi, işadamı bankadaki hesabına ve şirket gelirlerinin ne olduğuna bakar, bahsi geçen mevcut başımızdaki elemanlar da ülkenin gecekondularda göstermelik iftar yemeklerine oturdukları ailelerden ve onları görüp mazlumun yanında gözükenlere aldanıp oy verenlerden ibaret olduklarını sanırlar. Şu an başımızdaki bizi yönettiklerini zannedenlerin Türkiye nin gerçek iç dinamiklerinden haberleri bile yok, insanları çileden çıkarmasınlar.

Anonymous dedi ki...

Doğrusu yazıyı okurken klişe duyduğum söylemler olmasına rağmen belki farklı bir şey bulurum diye kendimi sonuna kadar zorladım. Ancak hayal kırıklığına uğradım. Bu yazıda da gerçekte bu ülkenin samimi dindar insanının insan yerine konulmadığından ve tercihlerine saygı duyulmadığından başka hiç birşey bulamadım. Başlı başına bu yazı bunu ifade ediyordu. AKP'nin tepe yöneticileri üçkağıtçı, pis takiyyeci alçaklardı ve onların bu pisliklerine diğer hiç bir partinin liderleri yetişemezlerdi. Yazının tarihine bakınca 2007 olsa da yazarın bugünkü süreçte (Ergenekon davası ve ortaya çıkan ses kayıtları ve anti-demokratik ne varsa)düşüncelerinin değiştiğini sanmıyorum. Zira artık öğrenilmiş bir davranışa dönüşen bu yaklaşımlar toplumu bölmekten ve kamplara ayırmaktan başka hiç bir işe yaramamıştır. Bu kamplaşmanın da elbette sonuçları olacaktır. Ama tek temennim Irak'ın yaşadığı sürecin bu topraklarda yaşanmamasıdır.