12 Mayıs 2008 Pazartesi

L'ultimo Bacio


Her yaşın aşka, evliliğe, ayrılığa, siktir edip gitme isteğine, diğer yandan kalma isteğine, aldatmaya, aldatılmışlığa, mutsuzluğa, nefret ile aşkın karışımı olan öfkeye olan bakış açısını gözümüze sokan muhteşem filmdir. Filmin ilk yarısı bittiğinde "erkeklerden işte bu sebeplerden nefret ediyorum" dedim. İkinci yarısında çocuğunu bekleyen bir kadını, sevgilisini aldatıp, yine ayrıldıkları gece 18'lik Francesca'ya koşan Carlo [Stefano Accorsi] sabahında her iki kadını da ne kadar üzdüğünü farketmeden ayrıldığı sevgilisine (tamamen kaybetme korkusu) koşar, fakat daha hayata yeni adım atmış olan Francesca'yı [Martina Stella] kırar paramparça yapar. Bunu da Carlo'nun anahtarlarını aramak için merdivenlerden geri döndüğünde, Francesca'nın "anahtarlar bende" dediği andaki boş ve çaresiz bakışıdır. Buradan da anlaşıldığı gibi Carlo bencil domuzun tekidir.


Diğer yandan aldatıldığını anladığı andan itibaren Giulia [Giovanna Mezzogiorno], her kadının davranacağı biçimde davranır. Telefonun yanında bekler, arar, ulaşamaz, hırslanır, hırsından ağlar, kapıda bekler. Adam geldiğinde üstüne saldırır, sebebi aşktır. Hazmedememedir. Ve o tipik-bilindik, 'a bu benim lan' dediğimiz soruları sorar. "Seviştiniz mi? Öpüştünüz mü? Benden güzel mi?". Daha önceki sahnede babasını aldatan annesine yaptığı konuşmada; "herkes aldatılabilir, babam bunu sorun yapmayacaktır " lafı da böylece kendisinde patlar farkında olmadan. Dikkat edilmesi gereken bir ayrıntı da bana göre baba ve kızın karakter olarak inanılmaz tutarlı olmasıydı. Anne ise çok zıt bir karakter çiziyordu ve bence bu doğallık harika yansıtılmıştı.

Film tabi bu iki kişiyle sınırlı değildir. Aslında çok fazla kişinin filmidir. Eski sevgilisine bağımlılığı olan marco, onu unutabilmek için Afrika'ya kadar gideceğini haykırmaktadır. Her ne yaparsa yapsın onu unutamaz ve bu durum nefrete, öfkeye dönüşür. Diğer yandan evlenmiş ve bir çocuğu olan başka bir kişi vardır. Adriano, evliliğin ve doğan çocuğun karısıyla hayatlarını değiştirmesine izin vermiş, ve çift artık birbirlerini sevmediklerine inanmışlardır, bu durumu kurtarmak adına hiçbir şey yapmamaktadırlar. Tabi Adriano yine çareyi kaçmakta ve evi terketmekte bulur. Sanırım Alberto aralarındaki en şanslı kişiydi. Tek başına yaşadığı bir hayatı, her gece başka hatunlarla olabilmesi vs diğer iki kişiyi o kadar cezbeder ki gidip bu üç kişi piercing yaptırırlar. Özgür olmalarının bir kanıtı olarak görülebilir bu davranış. Ne istersem yaparım durumudur. Fakat filmin anafikri Giulia'nın annesinin evi terkedip bir süre yalnız yaşamasının ardından yaşadığı boşluk anında söylediği şu cümlededir;

"özgürlüğümü ne yapacağımı bilmiyorum"
Bu muhteşem film; Gabriele Muccino 'ya aittir.


Hiç yorum yok: