24 Eylül 2010 Cuma

Cenaze

Evimizden geçen gün bir cenaze çıktı. İçim doldu doldu taştı. Odalarda tatlı ve sevinçli bir kalabalık "iyi oldu böyle" nidaları ile şaşkın dolanıp durdu. Benim yine içim doldu doldu taştı... Gözlerim puslu puslu baktı insanlara, ağzım kulaklarımda. Cenaze arabasını bekledim fakat hiç gelmedi.

Odalar dağınık. Yerlerinde bir türlü duramayan, nereye konulacaklarını onların da şaşırdığı alet edevat. aşkı bekliyorlar çıkıp gelen yok. Aşk bir bencillik abidesi elinde keskin kılıcı. İki bücür cadı, başları emanet japon yapıştırıcısıyla yapıştırılmış. Ah o koku yok mu insanı kendinden geçiren.

Cenaze başında insanlar daha da çoğaldıkça ve ben konuştukça, güldükçe ve ağladıkça mezarın sofaya yapılmasına karar veren dervişler geçti önümden. "Hayırlısı böyleymiş" diye diye ağızlarından bal damlayan insanların bıraktığı izleri sırtlarında taşıyan karıncalar evin ücra köşelerine dağıldılar. Sonrasında bedenimdeki yüreğimdeki izleri de taşıyacaklar belki yıllarca oradan oraya o kara karıncalar.

Kim bilir daha neler olacak neler.

Hiç yorum yok: