25 Nisan 2011 Pazartesi

Arkada Kalan

"Ne zaman içime biraz fazla baksam, yükseklik korkum depreşir." Güzel demiş Mungan.

Küçük ve boktan dünyamda güzel şeyleri kelimelere bürüyüp cümle şeklinde somutlaştıran çok büyük insanlar var. Son insanlar. Bir İskender, bir Menteş, daha daha Ferah var... "Güzel bir dönemdeyiz şimdi" dersem vurun beni. 2011 ve sonrası ve bir 10 basamak öncesi kaybettik bir şeyleri kelimelere dair. Cümleler bir Yücel'le, bir Özlü ile, daha daha Marmara gibi hayat bulmuyor. Sadece kurum kurum kuruluyor. Acı, gerçek değil sanki. Bir öfke her hecede. Yok olmuş kavuşulamayan sevdaların büyüsü, terkedilmiş ilk öpüşler. Dünya, artık aynı Nilgün'ün gördüğü gibi görünüyor tenime;

"Ey! İki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini
Gördüm ben!"

Her bir insanoğlunun arşa vardığı gece evimde saklanıyordum ben. Kaçırılmış bir partiye üzülmek benim tarzım değil, ben sadece bakkalda biten dondurmanın ardından yazıklanırım. Unutulmuş bir ben ve bitmiş bir dondurma birbirine ikiz kadar benzerdir. Dondurmayı bitiren ile beni unutan aynı zat mı? Bunun somut bir verisi yok zihnimde. Dünyaya ne kadar küs isem o zata da aynı şekilde küsüm. Kırgın değilim. Küsüm.

Ne zaman bir kahpe gelip de üzerimden tırla geçecek diye bekliyorum. Evde. Odamda. Bilirsiniz kahpe dediğin sen nereye kaçarsan kaç seni bulur ve ezer...

En az bir hacıyatmaz kadsar uykusuzdum. Ayakta durmak iki gün boyunca zor geliyor. Çevredeki görüntüler bitmeye niyeti olmayan bir Nuri Bilge Ceylan filmi gibi. Modern işkence aleti. Konusu belli olmuyor. Nerede, ne zaman biter belli değil. Aynaya baktıkça ağlayan bir garip deliyim. Uykusuz, ağlayan, deli. Rüyanın içinden adımı seslenenlere, akmaktan iyice kurumuş sümüklerimi çekmeye çalışarak verdiğim cevaplar çok uzaklardan belki de aynadaki aksimden geliyor. Dudaklarım kıpırdıyor, fakat kafamda kendimi asmaktan başka bir çıban yok. Düşündüklerim söylediklerimin üveyi bile değil. Janis Joplin Summertime diye çatlatırken sesini duyamacın deliklerinde ben de çatlak cildimi siliyorum kremin en yağlısıyla. Gözyaşlarımın ıslatıp tonik rolüne büründüğü bu gecede Janis sustuğunda zifiri bir sessizlik, hafif bir karanlık perdelerime yaslanıyor.

Bir an durup kamerayı farkediyorum. Dibimde. Çok yakınımda. Rolümü oynamam gerekiyorsa tam ışığa dikip gözümün bebeğini, kahkahalarla gülmem kim ne kadar şaşırtırdı herkesi. Hava durumu sunmam emredildiyse;

"Babama hiç aşık olmadım. Annemi hiç kıskanmadım. Hiç Küçük Prens okumadım. Şeker Portakalı hiçbir şey ifade etmedi bana. Çevremde hep insanlar vardı ve ben ilk "çok yalnızım" dediğimde henüz 6 yaşındaydım. Kreşte koşturan aptal cinslerimi izliyordum. Yalnız kaldığım bir yaz günü bir kavanoz sarelleyi gözümü kırpmadan bitirdim."

Şimdi reklamlar.

Hiç yorum yok: