10 Nisan 2009 Cuma

Revolutionary road

Son günlerde blogdan kopuşumu havaların gelgitli hallerine bağlamak isterdim fakat, zamanımı iyi planlayamamam buna daha iyi bir açıklama olacaktır.

Gün içerisinde aklıma gelenleri yazıya dökme işinin yerini yazacaklarımı sadece planlamak aldı. Fakat elim nedense klavye tuşlarına gitmez oldu. Dikkat ettiğim şey ise geçen yıl da aynı zamanlarda bu tarz bir duygu durumu içerisine girmişim. Demek ki; bu ana özel bir şey yok ortada...


* Spoiler

Kısaca özet geçmem gerekirse, sıklıkla belgesel izliyorum. Araya ise son çıkan filmleri sıkıştırıyorum, karışıyor ortalık... Mesela; Revolutionary road beni etkileyen filmlerden biri oldu. Sam Mendes'e ait film bir Richard Yates romanı ve 2008'de perdede yerini almıştır. Titanik'ten sonra ilk kez bir araya gelen Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet ne kadar uyumlu bir ikili olduklarını kanıtlamışlardır bu filmle. Bu unutulmaması gereken bir detaydır bence.

April ve Frank Wheeler 1950'lerde aşık olup evlenen bir çifttir. Evliliklerinin ilerleyen zamanlarında hayallerini ertelediğini düşünen, monotonluğun ilişkiyi kısırlaştırdığı kanısına varan April, Frank'in de artık eskisi gibi hissetmediğini düşünerek Paris'e taşınma fikrini (Frank'in hayali) ortaya atar. Aslında çocuklu bir çift için büyük bir risktir ve risk alınmadan da gelecek için böylesi bir değişim sağlanamaz April için. April karakter olarak; kendini bilen, gerçekçi ve başkaldıran bir ev hanımı. Frank ise; umarsız, eşini dilediğinde aldatabilen ve egosunu şişirme gereği duyan, bencil bir adam. Buna karşılık dışarıdan bakıldığında herşey tam, mutlu, çocuklu, genç bir aile olarak görünmektedirler.

April Paris'e yerleşme hayalini Frank'e anlattığında çiftin değişiklik düşüncesi filmdeki sıkıntılı havayı dağıtmaktadır. Zannedersiniz ki; Paris ile birlikte çift üstlerindeki gerginliği atarak hayallerinin doğrultusunda mutlu olacak fakat Frank'in işyerinden altığı terfi ile inanılmaz bir bencillik örneğine tanık oluyoruz. Tüm evliliğini kurtarma hayallerini Paris'e bağlamış ve planlarını buna göre yapmış olan April için bu durum evlilik hayatı için bir bitiş olur. Aşk artık gerilerde kalmıştır. Aşkın yerini kavgalar, laf geçirmeler akabinde kendine dönük, yalnız ve tekdüze bir yaşam alır.

Sonuç itibari ile hayal kırıklığını kaldıramayan ve bir şekilde hem Frank'ten hem de kendisinden öç almak adına ikinci bebeğini kendi kendine düşürmeye çabalayan April kan kaybından ölür. Bu da Frank'e kapak olur...

Film genel olarak beni üzdü, romantik bir film beklerken gerçeğin ortasına sizi fırlatarak gerim gerim geren bu film Kate Winslet'in ne kadar muhteşem bir oyuncu olduğunu tekrar tekrar göstermiştir.

Arşivinizde bulunması gerektiğini düşünüyorum.

1 yorum:

Merope dedi ki...

benim de çok moralimi bozdu bu film.
ama bir de saçma degil mi? kadın güzel erkek güzel, gül gibi sağlıklı çocukları var aç açıkta degiller iş güç sahibi bilmemne ama gene mutsuzlar..
yani o mutsuzlugun sebebini düşününce bütün film cok anlamsız geldi bana nedense ve kadınla adamın birbirini yeterince sevmedigi sonucuuna vardım :P