31 Ekim 2008 Cuma
Moralin mi bozuk? Patlat bir Sophie...
30 Ekim 2008 Perşembe
Hatırlamak, bayramlık elbiselerde leke bırakır.
29 Ekim 2008 Çarşamba
The Accidental Husband
Kaynak
Nam-ı diğer Jelibon... Evet Sana
27 Ekim 2008 Pazartesi
26 Ekim 2008 Pazar
25 Ekim 2008 Cumartesi
Blogger.com’a mahkeme engeli
İSTANBUL - En popüler İnternet günlüğü (blog) servisi blogger.com, Türk Mahkemeleri tarafından engellenen büyük siteler kervanına katıldı.
Haberin devamı
İnternet dünyasının kişiselleşmesinde büyük rolü olan ve Web 2.0 dünyasının en yoğun şekilde kullanılan internet günlüğü (Weblog, Blog) servisi blogger.com‘a Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesi 20.10.2008 tarih ve 2008/2761 sayılı kararı gereği erişim engellendi.
NTV’nin haberine göre servisin ana etki alanı blogger.com ile birlikte kullanıcıların günlüklerini yayınladıkları alt etki alanlarını barındıran blogspot.com etki alanına da erişim tüm alt etki alanları ile birlikte engellendi.
TÜRKİYE’DEKİ KULLANICI SAYISI ÇOK
24 Ekim 2008 Cuma
Unutmak bir hap kadar yakın, çıldırmak daha da...
Georgia Tıp Üniversitesi'ndeki Beyin ve Davranış Keşif Merkezi'nce yapılan deneylerde, kötü anıların saklanmasına yardımcı olan bir çeşit molekülün izole edilmesi sağlandı.
clem: ben bir kavram değilim, joel. sadece huzur arayan bir kızım. ben mükemmel değilim.
joel: sende hoşlanmadığım hiçbir şey göremiyorum.
22 Ekim 2008 Çarşamba
".. O sıralar çok yumuşak, çok duygulu, orta tabakadan bir metresim vardı. Yazdığı duygulu içli mektupları beni güldürürdü. Ona yaşattığım üzüntüleri, kendi çektiklerimden anladım. Beş dakika boyunca onu dünyada hiçbir kadının sevilmediği kadar kuvvetli sevdim..."
Alexandre Dumas'ın Kamelyalı Kadın kitabından alıntı.
Duvarlarımda insanlar olsun istiyorum
1-
Tabii daha farklı seçenekler de mevcut mesela;
21 Ekim 2008 Salı
20 Ekim 2008 Pazartesi
Aşk, Gurur ve Pazartesi
Kitabın filmine gelince; Matthew Macfadyen'ın muhteşem oynadığı Mr. Darcy için film bir kez daha izlenecekse de Keira Knightley'nin oynayamadığı Elizabeth Bennet karekteri için mutlaka filmden önce vaya sonra kitabı okumanızı tavsiye ederim.
15 Ekim 2008 Çarşamba
Poverty - Yoksulluk
Arada sırada kurcalamaktan zevk aldığım "blog action day" sitesi bugün bana 15 Ekim'i hatırlattı maille. 15 Ekim 2008 neyi mi ifade ediyor?
Genel olarak; "Blog Hareket Günü, dünya blog yazarlarını, podcast ve videocast yayını yapanları aynı gün aynı konuda yazmaları için bir araya getirmeyi amaçlayan, kar amacı gütmeyen, her yıl yapılan bir organizasyondur. Blog Hareket Günü'nün amacı, binlerce farklı insanın farklı görüş ve fikirlerini tek bir konuda odaklamalarını sağlayarak dünya çapında bir tartışma başlatmaktır." diyor sitede... Bu yıl ki konu da başlıktan da anlaşıldığı üzere "Yoksulluk"...
15 Ekim; kış aylarının ilk durağı... Yoksulluğun daha bir çıplak gözüktüğü zamanlar... Çoğumuz için olağan bir durum pek tabi. Öyle fazla ki yoksul insan, alıştık sokakta yürürken aç olduğu anlaşılan kişilerle yanyana olmaya... Toplumun bireyselleşmesiyle bencilliğin artması paralel günümüzde. Tabi bu da güvensizliği doğurmakta saklı gizli. İnsanlar bağış yapacakları kuruluşların kapısında belki defalarca düşünüyorlar paralarının hangi amaç için kullanılacağını. Peki bu sebepler var oldukça yoksulluğun önü alınabilir mi?
Yoksulluk çağımızınöylesine uzun zaman öncesinden gelen bir sorundur ki; Kuran-ı Kerim'de bunun biraz olsun engellenebilmesi için Zekât vermek, kurban keserek belirli ölçüde etini yoksullara dağıtmak, aynı şekilde bir yoksula sadaka vermek bir müslüman için büyük önem taşımaktadır. Ve kutsal kitapta bu eylemler defalarca ve defalarca belirtilmiştir insanlığa. Yine Ramazan ayında kurulan o iftar çadırları neden bu kadar fazla dolup taşıyor sizce? Çünkü yoksul ve aç insan özellikle büyük şehirlerde çok fazla. Bunlar sadece benim vermek istediğim örneklerdi. Yazdıklarım taraflı bir düşünce kesinlikle değildir. Altını çizmek isterim bunun.
Kişisel önerime gelirsem; bana göre yoksulluğu para ile değil yemek ile durdurabiliriz. Aç olduğunu ve ya üşüdüğünü söyleyen bir insana para vermek yerine yiyecek alarak yahut onu giydirerek daha verimli olur diye düşünüyorum... Belki de yoksul olmadığım için açlık hakkında hiçbir şey bilmesen yazıp duruyorum.
Sizler yine de blogactionday sitesini bir ziyaret edin derim ben.
Laik genç kızlar Marx’ı Marks&Spencer sanırmış
Sabahın köründe Hürriyet Gazetesi'nde çıkmış haberi görüp de kahkaha atmama sebep olan, cehaletin pençesine düşmüş, eşcinsel yanlısı Havva Yılmaz'dan Allah razı olsun. Kendisine kafasını bir süre açıp hava aldırmasını rica ediyor, aksi taktirde beyin hücrelerinin zarar görebileceğini de eklemek istiyorum.
Sokaklarda her gün gördüğümüz türbanlı bayanlara benziyor değil mi?
Kafa kapansın yeterli...
14 Ekim 2008 Salı
Bugün benim doğum günüm
Moralim bozulduğunda her ne kadar doğduğum güne lanet etsem de, çoğunlukla seviyorum kendimi ve iyi ki doğmuşum diye şükrediyorum Allah’a.. Yıllar geçtikçe zamanla doğum günü heyecanım azalsa da, yine bir kıpır kıpırlık mevcut bu kırılgan kalbimde...
Doğum günümü kutlayan herkese çok teşekkür ederim. İyi ki doğdun diyenlere daha da teşekkür ederim.
"son günlerde çok düşünür oldum
zor zamanları çabuk atlatır oldum
bakıyorum aynaya her gece içim rahat biraz yorgunum sadece
hayatıma giren herkese yaşanmış herşeye
teşekkürler büyüyorum sizinle... "
10 Ekim 2008 Cuma
Fazilet ve Hasan Boğuldu
9 Ekim 2008 Perşembe
1
Gucci 2009 İlkbahar-Yaz sezonu
Gucci 2009 İlkbahar-Yaz sezon fotoğrafları için tıklayabilirsin
Çirkin erkek daha çok mutlu ediyor
"Birbirinden güzel kadınlarla birlikte olan çirkin erkeklerin sırrı sonunda çözüldü.
ABD'deki Tennessee Üniversitesi uzmanlarının 82 çiftin evliliğini bes yıl boyunca izleyerek yaptığı araştırmaya göre, eşi kendisinden çirkin olan kadinlar kendilerini daha mutlu ve daha güvende hissediyor.
Araştırmaya göre, eşinden daha çekici olan bir erkegin ufak kaçamaklar yapma şansı daha fazla oluyor. Böyle bir şeyin ihtimali bile evlilikte kadının huzurunu ve mutluluğunu bozuyor. Ancak erkek kadından çirkinse, kadınına daha fazla sahip çıkıyor. Hal böyle olunca, kadınlar da eş olarak kendinden daha çirkin erkekleri seçiyor."
8 Ekim 2008 Çarşamba
Elif beni Mudo'ya götür
Gezgin
Tempo
Country Homes
Mutfak Rehberi
Home
7 Ekim 2008 Salı
Aldous Huxley
6 Ekim 2008 Pazartesi
Yahudi Efendi
Bayram tatili sırasında okuma fırsatı bulduğum bir kitap Yahudi Efendi. Bilindik Osmanlı tarihini değil de kim olduğunu, hangi dine ait olduğunu bulmaya çalışan Adam Zakir'in sürükleyici ve sorularla bezeli hayatını anlatıyor. Toksöz B. Karasu'nun sayılı kitabından biri olan Yahudi Efendi'nin okunmasını tavsiye ederim.
Bölüm I: İsa beni neşelendiriyor, bana göz kırpıyor ve aklımı karıştırıyor. Günaha girmek istiyorum. (1905-1922 İstanbul)
Yedinci doğum günüme kadar annemle ben, annemin icat ettiği küçük bir oyun oynardık. Oyunun adı şehzade idi. Ben “şehzade” olur ve minderli bir “taht”a kurulurdum. Annem de padişahın öldüğünü ve benim imparatorluğun yeni padişahı olacağımı haber vermeye gelen ulağı oynardı.
Babamın ikinci karısı Meveddet Hanım’ın Ertuğrul adında bir erkek evlat dünyaya getirmesi, şehzade olma hayallerimi temelinden yıkmıştı. Bu makam için hırsla yaptığım entelektüel ve fiziksel hazırlıkların altını boşaltmıştı. Cumaları hariç her gün altı saat, Arapça, Fransızca, tarih, din, edebiyat ve müzik dersleri alıyordum.
Bölüm II: Ateist beni boşluğa itiyor, bana tepeden bakıyor ve moralimi bozuyor. Ölmek istiyorum.(1922-1926 İstanbul)
Gazete manşetleri Meclis’in halifeliği kaldırma kararını ilan etmekteydi. Çok dindar bir Müslüman ailesinin çocuğu olan Doğan, Süleymaniye Camii imamının o akşamki vaazında neler söyleyeceğini pek merak ediyordu. Hep beraber kalktık gittik. Hemen karşısında yaşamama rağmen, hakkında çok şey işittiğim ve okuduğum bu yeri hiç ziyaret etmemiştim. Annemin takma adına ilham kaynağı olan Roxelane burada yatıyordu, kocası Sultan Süleyman da öyle. Şimdi dev gibi incir ve dut ağaçlarının ardında kalan mozolelerine şöyle bir göz gezdirdim. Onlar gerçekten yaşamışlar mıydı?
Bölüm III: Musa beni sindiriyor, gözlerini gözlerime dikiyor ve içime endişe salıyor. İsyan etmek istiyorum. (1926-1941 Paris)
Villa Manolya’ya yaklaştıkça ortamın dinginliği yerini tam bir curcunaya bıraktı. Evin önünde çoğu İtalyanlardan oluşan büyük bir kalabalık toplanmıştı. Çığlık çığlığa bağırışıyorlar, bahçe kapısını kırarcasına sarsalayıp duruyorlardı. Buruşuk kâtip, İtalyanların dediklerini tercüme etti. Kalabalığın hiddetlenme sebebi, padişahın aldığı mal ve hizmetler karşılığında kendilerine altı ayı aşkın bir süredir ödeme yapmamış olmasıydı. Onlar da zararları hakkıyla telafi edilene kadar padişahın tabutunun evden çıkarılmasına izin vermeyeceklerdi.
Vahideddin’in halka altınlar saçtığı günleri hatırladım. Şimdiyse, şanlı imparatorluğun son sultanına yaraşır bir cenaze töreni bile çok görülüyordu.
Bölüm IV: Muhammed beni tehdit ediyor, bana parmağını sallıyor ve beni kızdırıyor. Savaşmak istiyorum. (1941-1945 İstanbul)
Tren Sirkeci istasyonuna girerken uyandım ve hemen perona atladım. On beş sene sonra yeniden İstanbul’daydım. Güneş doğmak üzereydi. Eski Karai bölgesindeki Yeni Camii’nin minarelerinden okunan ezan Galata meydanına yayılıyor, insanları sabah namazına çağırıyordu. Bir coşku hissettim yüreğimde. Sonra derin bir hayal kırıklığı sardı içimi. Müezzinler “Allahu ekber”le başlayan geleneksel çağrıyı değil, ezanın kadanslarını ve anlamını tamamen düzleştirerek, Türkçe çevirisini okuyorlardı: “Tanrı uludur.”
Bir balıkçı teknesinden balık-ekmek aldım. Bayattı, ama içinde yuvaya dönüş lezzeti vardı.
Bölüm V: Tanrı bana inanıyor. Sevmek istiyorum. (1945-1947 Kudüs)
Birden sertçe durup bana döndü. “Bak Sıddık,” dedi. “Bir yılı aşkın süredir buradasın ve ne bir kadınla, ne de bir oğlanla yattın. Hiçbir erkek senin gibi yaşayamaz. Kalbe oruç tutturmak sağlığa iyi gelmez. Doktor sensin, ama benden söylemesi, bütün o baş ağrıları, kusmalar, insanlara çarpmalar, ayak bileklerindeki yaralar filan, hepsi de ‘hayat suyu’nu biriktirmenden kaynaklanıyor.
“Bir kurtarıcı, bir Mesih, bir Mehdi mi bekliyorsun güzel kardeşim? Ne bekliyorsun? Sonsuz gelecek mi? Sonsuz şimdiye ne dersin? Hayat birbirini izleyen ‘şimdiler’den ibarettir…”