30 Eylül 2010 Perşembe

The Flintstones

50 yıldır neredeyse her çocuğun ilgisini çekmeyi başarmış bir yapım Taş Devri. Yani The Flintstones. Zamanın en renkli çizgi filmi olduğu su götürmez bir gerçek.  Çocukların hayal gücünü geliştirmesinin yanında çocuklarla birlikte izleyen ebeveynleri de sıkmayan yapım 1960 yılından beri ekranlarda.

Değişmeyen kıyafetleri, saç şekillleri ile akıllarda soru işareti bırakmışsa da günlük hayatımızda kullandığımız makinelerin yerlerinde hayvanların olması ise çizgi filmin hayranlarından olmamın en belirgin sebebidir.

Amerikan aile hayatını küçük yaştan itibaren evimize sokan yapımcılar, yarattıkları iki aileyi komşuluk bağları ile bağlamış ve gelecek günlerde dünürlük rolünü de buna eklemişlerdir. Bu da çizgi filmin devamlılığını getirmiştir. Fred Çakmaktaş'ın şaşkın huysuzluğu, kendini bilmez halleri, her daim akıllı geçinmesi ve maçoluğunun yanında Wilma'nın eşine bağlılığı ve Betty ile olan kopmaz bağı, Barney'in Fred tarafından aşağılanması ve her defasında haklı çıkması buna rağmen asla darılmaması, nispet yapmaması şimdiki Türk yapımı sitcomlar ile birebir düzeyde.  

Okul sonrası ve haftasonları sabırsızlıkla beklediğim Taş Devri'ni 50 yıldır bekleyen bir çok çocuktan sadece biriyim.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Dağlar, Tepeler

Diyorum ki kendimi dağlara bayırlara vurayım. Yürüyeyim uzun uzun. Şehir ardımda kalsın, ben susayım ayak seslerim konuşsun, şakısın. Değil mi ama? Üzülmeye gerek yok. Her gün başka bir gündür.

26 Eylül 2010 Pazar

Mübalağa etme senin de olur

Saksafonun makamlı düdük olarak nitelendirildiği bir topluluk içerisindeyim. Pek eğlenceli, pek mübalağalı olsa da fazla kalasım yok. Gidesim var uzaklara, dere tepe düz ayağımda çarıklarla.

24 Eylül 2010 Cuma

Cenaze

Evimizden geçen gün bir cenaze çıktı. İçim doldu doldu taştı. Odalarda tatlı ve sevinçli bir kalabalık "iyi oldu böyle" nidaları ile şaşkın dolanıp durdu. Benim yine içim doldu doldu taştı... Gözlerim puslu puslu baktı insanlara, ağzım kulaklarımda. Cenaze arabasını bekledim fakat hiç gelmedi.

Odalar dağınık. Yerlerinde bir türlü duramayan, nereye konulacaklarını onların da şaşırdığı alet edevat. aşkı bekliyorlar çıkıp gelen yok. Aşk bir bencillik abidesi elinde keskin kılıcı. İki bücür cadı, başları emanet japon yapıştırıcısıyla yapıştırılmış. Ah o koku yok mu insanı kendinden geçiren.

Cenaze başında insanlar daha da çoğaldıkça ve ben konuştukça, güldükçe ve ağladıkça mezarın sofaya yapılmasına karar veren dervişler geçti önümden. "Hayırlısı böyleymiş" diye diye ağızlarından bal damlayan insanların bıraktığı izleri sırtlarında taşıyan karıncalar evin ücra köşelerine dağıldılar. Sonrasında bedenimdeki yüreğimdeki izleri de taşıyacaklar belki yıllarca oradan oraya o kara karıncalar.

Kim bilir daha neler olacak neler.

23 Eylül 2010 Perşembe

Adam Olmuşum Ben

Burcu'ya;


"Çevrende herkes şaşırsa,

bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
hem kendine güvenirsen eğer,
bekleyebilirsen Usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana.

Düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilirsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden.

Döküp ortaya varını yoğunu,
bir yazı turada Yitirsen bile,
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu.
Yüreğine, sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada,
sen Dayanabilirsen tek.


Herkesle düşüp kalkar, erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken,
dost da düşman da incitemezse seni,
ne küçümser, ne büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyi ile dünya önüne serilir,
üstelik oğlum, ADAM oldun demektir..."

Rudyard Kipling

22 Eylül 2010 Çarşamba

Gelin

"Gelin ata binmiş ya kısmet demiş"


Bizler bu günü, saatleri, dakikaları asla unutmayacağız... Ayıbın ne demek olduğunu ve nasıl yapıldığını da unutmayacağız. Hayallerin kifayetsizliğini, bencilliği ve ben bilirimciliği de asla ama asla unutmayacağız. Nankörlük etiketi olmuş herkeslerin, umulmadıkların. Bakar bakar ağlarım beyaza. Yazık oldu geçen günlere, emeklere, sevgilere. Günler geçer gelir yeni bir gün güneşle. Yeterki engel olmasın kimseler kimselere.

17 Eylül 2010 Cuma

Missist'siz kalmayın

Son zamanlarda internetten alışveriş durumunu iyice abattığımı evin Tupperware  ile dolup taşmasından anladım ve kendime bir adet daha ürün sonrasında uzun bir süre dur demeye karar verdim. Aramalarım sonunda Missist markasında harika ürünler keşfettim. Sanırım hafta içi 'yağmur babetleri'mi ayağıma geçirmiş olacağım. Bu ürünleri görmenizi tavsiye ediyorum. Eski lastik papuçların şehirlere inmesine siz de benim kadar şaşıracaksınız.



Missist ayakkabı haricinde daha bir sürü ürün sunuyor. Mesela renkli ve herkese hitap edecek bilezikler, kolyeler, saç tokaları ve taçlar... Tişörtler dahi var... Ve göreceksiniz fiyatları inanılmaz ekonomik..