30 Haziran 2007 Cumartesi

Bir Temmuz Olmadan...

......söyleyeceklerim var. BirTemmuzOlmadan...Bu yüzden içilmeyi bekleyen bir şişe kırmızı şarabımı aldım yanıma...Sonra uzun zamandır küstüğüm Sezen Aksu arşivimi açtım...Üşümeme rağmen (evet bu sıcakta ürperiyorum) camı araladım...Dolunay altında şarabî bir "Hazirangülegüle" gecesi düzenliyorum..


"her dogum öncesinde korkuyla beslenen sancılardayım
parça parça bölündügüm hiçlikte son yalnızlıklardayım
insanın o çaglar boyu varmaya çalistigi gerçekte
ve hayatı sevgiyle örmek için yorulmus sabırdayım"


...diyor Sezen...Bana geriye diyebilecek hiçbir şey kalmıyor...



Sonra tam birşeyler söyleyecekken ben, Sezen en sevdiğim kelimeleri yanyana dizerek şakıyor;


"kalbim sanki kavgalar,asklarla yoruldu
bir öfke, bir isyan, bir hırs, sır gidiyordu
yabancıydım kendime
sevgim bedenimde yalnızlıgı övüyordu...
bir hasret acısında bir an kendimi gördüm
dışım bencil gibi ama insanca özüm
bir umut çiçek açtı sanki gözlerimde
yarınlara dostça güldüm"


Dışarı baktım, ışıklar vardı...




27 Haziran 2007 Çarşamba

Maalesef Tipim Değilsin Cem


Belki bir buçuk haftadır her gözgöze geldiğimizde gülüyorum...Bilmiyorum belki de arada elmadan çıkıveren kurtçuğun gıdıklaması yüzünden mutluyumdur ama ben yine de en çok gözgöze geldiğimizde gülüyorum...Halbuki normalde ona gülmem...Hele ki Telsim, Opet, Telekom reklamlarında onu gördüğümden beri...Düşünebiliyor musun Hollywood yıldızları gibi bebeği dahi çıktı. "Paran mı yetmedi Cem?" demiştim içimden..Neyse...

Abartısız her gün durağa geldiğimde bakıyorum sana...Gülüyorum ulan..."Ne adamsın Cem ya" diyorum sesli sesli...Toplumun yabani bakışları arasında dayanamadım ve iki kare resmini çektim...Halbuki hayalimdeki durum bu değildi...Birinden rica edecek ve beraber çıkacaktık ekranda...Dışlanmaya razıydım...

Şişmansın Cem, şişman...Seni çıplak düşünemiyorum..Hele ki baxerla biçimsizsin...Ama...evet ama...Bu biçimsizliği dahi harika kullanıyorsun...en kısa zamanda yanında japon bir manken görmeyi umut ediyorum...



Şimdi o şahane fotoğrafın hakkında yorum yapmak istiyorum...İlk gördüğümde

yolumu değiştirip durakta oturttun beni belki beş dakika...Deli misin nesin Cem?
Tipim değilsin...Bu sen misin? imajmaker'ın kim be adam? Böyle bakış olur mu hiç? Kaç saat çalıştın bu kadar ciddi durmak için? Baban da mı poz keserdi?

Bakışın adını; "oldu mu şimdi bakışı" koydum. Yani "ulan telekom ADSL için yaptığın kampanya oldu mu şimdi" diyor kısaca...

Yoo yooo hayır Cem, bu sen değilsin...olma böyle..sevmiyorum seni...Israr etme... amuda kalkıp bu bakışı atsan da olmaz....

24 Haziran 2007 Pazar

Aşk Üfleyen Mevlana

"* Aşktan her kimin elbisesi parça parça olmadıysa o, kötülükten, hırstan, kibirden temizlenmemiştir.

* Her şey sevgiliden ibaret, aşık bir perde, sevgili daima diri ve aşık ölü
Her kim aşk ile yanıp tutuşmamışsa o, uçamayan kanatsız bir kuş gibidir.
Sevgilinin nuru erişmezse akla bir nefes yer kalır mı?
Aşk, bu sırrın yayılmasını ister.temiz olan aynaya bak, nasıl gammazdır.
Senin gönül aynan sırrını faş etmiyor. Çünkü o, tozdan arınmış değil.
Günül kirden, süsten temizlenirse, Hak güneşinin buru orada parıldar.
Ne olur bizi dinleyen dostlar olsa. zira bu destan bizim halimizin hikayesidir."

Mevlana


Benim için yepyeni bir dünya elimdeki kara kaplı, kalın kitap...Küçücük yazıları...Eski mi eski türkçesi...Devam yazıları şeklinde yazmak istiyorum bu kitabı...İnşallah...

21 Haziran 2007 Perşembe

Kahve Hazzı Reklama girmez

İzmit Dolphin alışveriş merkezine bundan yaklaşık 1,5 ay evvel Tchibo açılmış fakat benim bundan yine haberim yok. Gün ola ki; dedim hava güzel Melinda; kalk bir dolaş, hava al, tenin biraz güneş yüzü görsün...

Can sıkıntısı alışverişimden sonra bir adet kahve içmek için konu dükkana girdim ve İstanbul'daki dükkanından dahi büyük olduğunu farkettim. Temizdi...Düzenliydi...5-6 masa içeriye; 10'a yakın masayı da dışarıya koymuşlar. Tercihe göre konuşlanabiliyor insan. Vitrin düzenlemesi ilgi çekici...Raflar düzenli ve bilgilendirici...Kasanın bulunduğu tezgah incik boncuk dolu...Kahve hazırlanan mekanın üst kısmı boydan boya yiyecek ve içeceklerin fiyatlarıyla kaplı...Bu çok güzel bir olay...Neyi ne kadara satın aldığını bilmeli insan...Çalışanlarla sohbet edebiliyorsunuz...Fotoğraf çekmeye de izin veriyorlar :) Her müşteri ile birebir görüşüyorlar...Ürünleri tanıtıyorlar...Bol broşür armağanları var...Marka fiyatları uç noktalarda değil...Bir adet kahvaltı (porselen) takımı 59 YTL misal...Bir adet tişört 26 YTL...Piyasa fiyatları ile paralel...

Mail adresinizi belirttiğiniz bir kartvizite her Çarşamba günü o haftanın yeni ürünlerinin bir kataloğunu, fiyatları ile birlikte gönderiyorlar...

Tavsiye üzerine bir adet Mocha içtim...Tadı güzeldi..Özellikle üzerindeki kahve kreması köpüğü ve çikolata tozu kaşıklanabiliyor :)


Bayan çalışan sayısı çoğunlukta...Bu da temizliğin sebebini açıklıyor...Güleryüz hadsafhada...Kahveniz hazırlanırken nasıl yapıldığına dair bilgi alabiliyorsunuz...Kahve konusundaki iddaları kahve satış reyonundan da anlaşılabiliyor zaten...

Tek üzücü yan şu ki; o büyük kahve fincanlarını satmıyorlar...


İzmit'te Starbucks'ın olmaması şansını ne kadar güzel kullanabilirler bilmiyorum ama daha fazla reklam yapmaları gerektiğini düşünüyorum...Çünkü İzmit halkı her hafta değişen ürün yelpazesine hiç alışkın değil...Hele ki kahve kültürüne pek bir yabancı...





Kahvemi içtim...Afiyet olsun bana.

ps: Fotoğraflar el emeği göz nuru..

18 Haziran 2007 Pazartesi

Pazar'ın Soyut Hali

Pazar günleri; haftanın en sevilen yegane günüdür. Tatildir..Malak gibi yatar insanlar, öğlene kadar...Sallanırlar tüm gün...Bazıları pikniğe giderler sıcak Pazar'ları..Kimileri de Pazar sabahı işten çıkar, eve atar kendilerini...Tatil olarak nitelenen bu mübarek günü uyuyarak geçirmek yemez tabii..Yapacak da bir şey yoktur...Tüm günü bir sandalye üzerinde pc ekranına bakarak geçirmeyi mantıklı görürler...

Dün de o kimilerine göre olan günü yaşadım...Bir farkla...Gereksiz olan "babalar günü" ve daha gereksizi "Öss" ile...

Öncelikle dış kapının dışında duran babama doğru hamle yaptım..Öpecektim..Öptüm mü? Evet..O anda o da ayağıma bastı ve bir çığlık bir gümbürtü..Ayağım ezildi ama olsun gereksiz günü kutlamış olduk böylece..Kırık bir ayak baş parmağı tırnağı geride bırakarak... Babamı seviyorum ben sanki...en azından ikimizde aynı saniyede poz verebilmişiz..Ortak noktamız pek çok...Onun gibi olduğum için benimle gurur duyabildiğini dahi söylemişliği vardır. Saolsun var olsun... bir ricam vardır kendinden.."Baba beni tatile yolla.."


Sonrasında Ezom'un Öss sorularını tereteden kontrol ettik...Tabii bir ağlama krizinden sonra..Pantolon askılı şişko adam "çok kolay" dedikçe sorulara, çocuk çıldırdı...Neyse...Kazasız belasız atlattık bunu da..Şimdi bir hafta sonraki YDS'yi beklemekteyiz...Ondan sonra Bogaziçi için partiler düzenlemeye başlayacağız..Umarım yani...

Öğleden sonra ben ve ben kümesimize çekildik...Son ses müziğimizi dinleye başladık...(Tabii ben hala uyumadım...) Ve evet tüm gün bunlarla geçti;


Uyku öncesi kahvemi süt niyetine yudumladıktan sonra bir ara gözümü kapadım, açtığımda gündüzdü...
Sabahtı...
Pazartesi'ydi...
Hafta başıydı....
Somuttu...


Buna ise bizler kendi aramızda kader diyoruz...

9 Haziran 2007 Cumartesi

El Laberinto Del Fuano


Pan'ın Labirenti

"Evvel zaman icinde uzun cok uzun zaman once hic yalanin ve acinin olmadigi bir yeralti bir yeralti kralliginda insanlarin dunyasini dusleyen bir prenses yasarmis mavi gokyuzunu, hafif bir meltemi ve gunisigini hayal edermis gunun birinde muhafizlari atlatan prenses saraydan kacmis fakat disari ciktiginda gunesin parlakligi onu kor etmis ve gecmisine ait her kirintiyi hafizasindan silmis nereden geldigini ve kim oldugunu unutmus vucudu soguktan hastaliktan ve acidan mustarip olmus en nihayetinde olmuŞ"

Bu asla bir masal değil...

Bu gerçek bir masal...


Tek bir kez izlenmemesi gerekilen,

İzlemeden ölünmemesi gerekilen,

Kült filmler listesine bodoslama giren,

Guillermo Del Toro filmi....

Karşınızda;







Ps: Bilirsin yorum yapmam, İzle öyle konuşalım Dünyalı...

Özdemir Asaf



Bir yürek üşümüş...Kapamış kapılarını...Onarmak zordur...
Ölümü düşünmek yenilmek, Sevmek ölümü yenmektir...Onarmak zordur...


Öylesine....

6 Haziran 2007 Çarşamba

Güzel Bir Gün Kaç Dolar?


Saat daha çok erken..


08:08

Gözlerim sisli görüyor her tarafı...Yada bugün sis var..Bilemiyorum...

Ondan sonra ilk kez...


Açım...


Sanki yemek yemem gerek...

Bol bol sigara içmem gerek...

Blog yazıyorum ...Görüyor musun?

Ne haddime ki blog yazmak?

Sakinim...

Çokkk...

Kanımda kimyasallar var...Hala etkileri geçmedi...Rüyada gibiyim...Bu yüzden sis var her tarafta...

Olgun olmayan benim gibi insanlar böyle oluyorlar işte...

Olgun olanlar da dün gece telefonun karşısında olan kişiler gibi...

Karar vermem gerekiyordu ve verdim...

Olgun olmamak istiyorum..Mümkünse hep böyle kalıyım ben...

Çünkü midem bulanıyor...
Biliyor musun benim bazı kelimelerim, sözlerim bunalımlı, depresyonluymuş...Yüzümde o ender görülen kırık gülümseme belirdi o anda...Ben zaten depresyondayım...Kaçınılmazdı bu...Olgunluk....Ne kadar boktan bir kelime...Kime göre neye göre?

Herkes haklı olsun...Ben haksız olmak istiyorum...

Günaydın dünya....Güçsüz dünya...

5 Haziran 2007 Salı

Bir dişim Daha Çürümüş

Melinda'nın yaptığı yine aynı şeyler işte...


Bakmak...


Mesela, bugün markette her ürünün üzerini okurken birden bir ses duydum...bir kız çocuğu ciyak ciyak bağırıyordu...O kadar hoşuma gitti ki...Keşke benim çocuğum olsaydı diye düşündüm...Bağarsın..Çığlık çığlığa bir çikolata için...aldırana kadar yırtsın ortalığı... Hımm!!! Ne gördüm?


Çiçekçi...evet...Çiçek alacaktım kendime..O niyetle indim arabadan...Ama Sevgili Tanrı çiçekçideki tüm çiçekleri bitirmiş...


Mutluluk! alacaktım ama 81 kışına girişte o da bitivermiş...Bak şu Tanrı'nın yaptığına...


Sevgi alıyım dedim....Ne olmuş tahmin et? :) Bitmiş...Son sevgi de bitmiş...

Kilo alsam ya dedim biraz...Başkaları almış...

Bana da bol keseden güzellik kalmış...Kalp kalmış...Kalp üzerine güzellik sürüp yiyorum işte..Kırıntıları da miras bırakıyorum...

Kapı çalıyor...

Açmıyorum...Merak etmiyorum çünkü...Kim geldi...Bana ne?

Saat 17:17

16:16

15:15

14:14

13:13

12:12

Baktığımda hep böyleydi saat bugün...Sanki başka sayı kalmamış gibi...Yoksa Onları da mı aldın Tanrım?

2 hafta borsada kazandım...Sonra düşüşe geçti...Kaybettim...

Aramızda olanları;

Sen

Ben

Bir de kız tarafından Tanrı biliyor...

Yetti bak...Tanrı yine kıskandı beni...

Aldı....

Ben ona yine gülümsedim...

Elini sokamadığı tek yer kalbim...

Nefret ettiğim kalbim...

Dansı kes!

Kes ve dans etme bir daha....Sikerim...

Azuth'un dediği gibi;

"Senin blogun çok sıkıcı lan"

Evet sıkıcı...okumayın mına koyyım...Okumayın...sktirin gidin...

Kendimi uykuya davet ediyorum....

Hazin uyku....Arabesk bitti...




4 Haziran 2007 Pazartesi

Bir Arzuhalim Var








Burası Mengen-miş...

Bu resmi gördükten sonra aklıma o büyülü kasaba “Shire” geldi...Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin en çok sevdiğim, geri sarıp bir kez bir kez kez kez kez izlediğim ilk sahnesi...Gandalf’ın arabası ile patika yoldan kasabaya gelişi...Yeşil...Dünya üzerindeki en güçlü büyü...Mengen’de ki yeşilden...Yada resimde öyle görünüyor buna emin değilim.

Daha evvel Mengen diye bir yer olduğunu hayal meyal bilirdim. Umursamazdım. “Mengen” yiyecek ismi gibi...”Yenge” dermiş gibi...Neyse ne...Yeşil var..”Shire” gibi...

Kafamı kaldırdığımda şimdi, bu an.. her taraf mavi barikatlarla dolu...Masalar...Dev karıncalar gibi...Yerler gri...En kötü renk...Midem bulanmaya başlıyor...Kaşlarım biraz yukarı kalkıyor..Sanırım ağlıcam ben...

Resme iyi bak...Mengen-miş burası....

Resmi büyütür müsün?

Görebildin mi?

Yalınayak koşuşan Hobbitleri gördün mü? Ha Ha Ha! Festivale hazırlanıyorlar...Eğlence var demekki bu akşam...Müzik var...Rengarenk ışıklar var...Eğlenceli havai fişekler var..Kıvırcık saçlı insanlar var...Görüyorsun değil mi? Binbir çeşit tatlı, pasta, çörek, böğürtlen reçeli var...Tart var...Bir sürü şarap var...Hani meyveli olanlardan..Böğürtlen şarabı, elma, kavun, kiraz, çilek şarapları var...Sarhoş etmeyen..Sadece eğlendiren...Çocuklar var....Hayat sürecindeki en masum gözler...Beni de çağırdılar...Gidemem ki...Gidemiyorum...Bensiz daha saf orası...Sen de gitme..Sadece izle...

Şimdi fotoğrafa tekrar bak...Gördün mü? Gördüysen iki kez gözlerini açıp kapa....Koşabiliyor musun?

İşte oldu...

Ben ise saatlerdir gözlerimi açıp kapatıyorum...Ama koşamıyorum...

Çimenlerin üzerinde yalınayak koşamadığım için bu sıkıntım...Yok başka sebebi...Oysa yaşamak istemem artık aranızda...Hem de hiç...

Tesadüfe bakın ki Mengen’de de böyle bir festival varmış.

Eğer aranızda olursam ve bir gün oraya gitme fırsatım olursa kendimi hobbit ilan edicem ve hep mutlu olucam...Çok güzel olacak...Çok...


Demiştim Shire gibi diye...